BAHAR gelmiş dağlarıyla tanıdım memleketimi, denizleriyle, yere düşeni kaldıran insanlarıyla.
Kitaplara öykülere yakışan onurlu hayatlarla. O zamanki ahde vefa binlerce defa kanıtlandı ama tarih kendini yenilerken yenilen insanları da gördüm.
Şimdi katledilen değerleri görüyorum, sosyal medyadaki küfür kıyamet halleri, yüreklerde sönmüş kandilleri. Ve utanmadan harama uzanan elleri!
***
Bir zamanlar iki kolunun arasındaki boşluğu sevdikleriyle doldururdu insanlar.
Semt pazarına çıkan gariban anaların filelerini bile dolduracak kadar ucuzdu hayat. Şimdi ucuz olan sadece insan hayatı. Zeytinin 100 gramı bile ateş pahasıyken!
***
Şimdi iki kaşının arasına silah çatanlar var artık, karşıdan karşıya geçerken bile tozu dumana katanlar, komşususun evi yanarken yan gelip yatanlar. Kadınları dövenler var, çocukları taciz edenleri övenler. Bir duble viskiye fit olanlar, üç kuruşluk çıkar uğruna it olanlar.
***
Restoranlardaki kişi başı bin liralık serpme kahvaltılara saldıran görmemişler var, kaşar peynirini, et ürünlerini ömrü billah görmemiş insanlarımız da var.
Tuzu kuru hayatlara gözü yaşlı dram, zenginlerdeki bencillik eksilmiyor bir gram!
***
Eşyaların sahibine olan sadakatini o evin içinde yaşayanlar bilir. Hep aynı koltuktan sokağı seyreden yaşlı birinin yakınlarından bile göremediği sadakati bir koltukta bulabilmesi insanlık adına nasıl da utanç vericidir aslında!
***
O yaşlı insanlar ki ne çok şeyin sahibidir. Anılardan ödünç aldıkları giysiler vardır üstlerinde, geçmişten kalan öyküleri anlatırlar. Yüzlerindeki çizgilerde çocuklarının torunlarının fotoğrafları asılıdır hala.
Ömürlerin sonbaharında çaresizliğin ve umutsuzluğun hesabını en iyi onlar bilir.
Onlar kendi halinde yürürken nereden gelir nereye giderler kim bilir. Acımasız hayat onları kolundan tutmayı bile reddederken, bunların hesabını yapacak insan sayısı o kadar azaldı ki artık.
***
Oturduğum yerde yolun karşı tarafında tek kolu olmayan yaşlı bir kadın mendil satardı, ne zaman mendil alsam gülümserdi.
Kaç zamandır göremiyordum merak ettim geçenlerde hayatını kaybetmiş.
Hayatları hüzünlü olanların ölümleri de sessiz sedasız oluyor.
***
Bu dünyada olan garibana oluyor.
Onların ne reçetesi var ne ilacı. Arsıza hırsıza hiçbir şey olmuyor, üstelik itibar görüyorlar. Ne büyük utanç ne büyük acı!
MUTLULUK TAKVİMİ
Organlarını bağışla.
Asansörde telefonla konuşma.
Bir bebeği güldür.
Çocukları haberlerden uzak tut.
Ben senin her ayrılıkta
İhtimalleri yakmanı
En umutsuz anımda
Karşıma çıkmanı sevdim
Dünyayı gözünden silip
Beni kalbine yazmanı
Olur olmaz zamanlarda
Bana kızmanı sevdim
Kalbindeki merhameti
Ruhundaki asaleti
Ben senin kitap gibi
Okunmanı sevdim
Gözlerinden içtiğim
Yorgunluk kahvesini
Senin bana su gibi
Dokunmanı sevdim
Hakkı YALÇIN
Ülkemizde 5 kişiden biri yılda bir tane kitap okuyor! Yazık çok yazık!
Yaşamak!
1960'lı yıllarda tane hesabına vurulduğunda ülkemizde yılda 35 milyarın üzerinde sigara içiliyordu. Her keseye uygun sigara üreten fabrikalarımız vardı.
O fabrikalarda tütün saran işçilerimiz. En çok içilen sigara "İkinci." Filtresiz olduğu için fiyatı çok düşük.
O yıllar için ilginç bir araştırma yapılmış. Türkiye'de bir yılda tüketilen sigarayı bir kişinin içebilmesi için 40 milyon yıl "yaşaması" gerek.
Şimdi sigara paketlerinin üzerinde "içmeyin öldürür" diye yazıyor ama o yıllarda araştırmalar bile "yaşamak üzerine" kuruluymuş!
Sigaranın züppe abisi uyuşturucu şimdi almış başını gidiyor, "dur" diyen yok.
Hangi yaşamaktan söz ediyoruz!