YAĞMURDA ayakkabılar su alırdı da çoraplar ıslanırdı. Bir soba vardı evin ortasında, arkasında ıslanan çorapları kurutmak için gerilmiş bir tel.
Sobanın külleri bir mangala boşaltılır, sobanın yavuklusu pozisyonu alırdı mangal. İki avuç içi yan yana küllerde ısınırdı.
İçinde güneşi saklayan sobanın verdiği huzuru doğalgazda bulamadığımı söylersem, şimdiki zamana haksızlık etmiş olur muyum? Hiç sanmıyorum.
O sobaların üzerinde bayat ekmeklerin, kestanelerin pişirilmesi yoksulların en büyük zenginliğiydi.
Portakal kabuklarının yaydığı koku parfüm niyetine geçerdi. Bugünkü teknoloji kirliliğine karşılık sobanın yarattığı hava kirliliğine kurban olayım.
Kredi kartları, cep telefonları, ekranlarda diziler ve arsız yemek programları, bizlere sobalı evlerdeki sıcaklığın zerresini veremez!
Vermiyor da zaten!
***
Biz güneş çocuklarıyız yazı severiz aydınlığı. İnsanların gözlerinde parlayan ışığı. Kışın acımasızlığına birçok insanın dayanma gücü olmadığını biliyorum. Kış bizim gibi ülkelerde ancak kartpostallarda sevilir.
Soğuk açlıktan kötüdür, ikisi bir olursa felaket! Böyle zamanlarda hayatın nefesi bile soğuktur. Yazın kuşların alfabesi gökyüzüne yazılır da kışın kadere bile kızılır.
***
Kış geldi diye zenginlerin kayak yapma derdine düşecek değiliz, onların sükseli hayalleri ömür boyu bitmez!
Onların kayak kıyafetlerine 100 tane çocuğun okul masrafı da yetmez!
Yeni yıl geliyor. Şimdiden yılbaşı gecesi için rezervasyonlar tamamlanmış, lüks oteller dolmuştur. Sükseli hayat bencillik hummasındayken geçmiş yılların sadakatini yok etmiştir ya, şimdiki zamanın enjektörü de budur. Ne suyun akışı değişir artık ne zenginlerin yoksullara bakışı!
***
Böylesine insafsız bir zamanın içinde istemez kendi çocukluğuna dönüyor insan. Çocukluğumda şimdiki zamanda sokaklarda üşüyen çocukların kopyasıydım. O yüzden kış günlerinde eski fotoğrafların içine giriyorum. Ayaz gecelere içeriden bakmak yeterli değil çünkü. Yoksul insanları bile keyiflendiren o güzelim yaz günleri burnumda tüterken, benim kış mevsimiyle aramdaki buzlar 66 yıldır erimedi.
***
Yıllar önce işsiz ve çaresiz bir babadan faks gelmişti de kışın acımasız şartlarını mektubunda özne yaparken "sobamda odun olsa yeter be abi" demişti.
Benim gözümde kış mevsimi hayatın çaresizliğini hisseden o gariban baba gibi. O yüzden kış günlerinde hiçbir şey içimi ısıtamaz, çocukluğumdaki soba gibi.
MUTLULUK TAKVİMİ
Beğenmediğini başkasına yakıştırma.
Kuru üzüm ye.
Giymediklerini ihtiyacı olana ver.
Koşarak çıktığın
Merdivenlerden
Ağır adımlarla
İnmen gerekir
Anılara bile
Fark ettirmeden
Bu yangın yürekte
Sönmen gerekir
Ben almışım aşkımı
Dik başımla giderim
Bu hasret yağmurunda
Islana ıslana
Yemin billah olsun ki
Kaç ömürse öderim
Kaderin omuzuna
Yaslana yaslana
Hakkı YALÇIN
Teknolojiyi kötüye kullanmak bazı insanların hastalıklı yüzüdür!
Neyin talihi!
Birbirlerine yeryüzünü dar eden insanlara karşılık, kuşların gökyüzünde özgürlüğü simgelemesi sebepsiz değildir. "Bir taşla iki kuş vurmak" gibi bir terim insanların hüneri gibi gösterilse de posta güvercinlerinin teknolojik aletlerden çok daha güvenilir olmasını kimse inkar edemez.
Üzerine pisleyen kuştan talihi adına medet umanlar bilmelidir ki hayatta hiçbir gerçek; kuşlar kadar gürültü yapmaz insana, "uyanın" diye! Bilet alırken bile!