ÇOCUKLUĞUMU geçirdiğim İstanbul Yenikapı'daki sokakların özlemine kapıldım da geçenlerde oraları ziyaret ettim. Ne pencerelerdeki sarmaşıklar ne ıhlamur kokuları.
Pazardan ellerinde dolu filelerle dönmenin huzurunu yaşayan anneler de yoktu. Her şey yerle bir olmuşken baktım da köşedeki bakkal yerinde duruyordu.
Aynı Cevdet Amcaydı karşımdaki.
Saçları aklaşmış, burnunun yarısına inen gözlüğünün camları büyümüştü.
Bakkalın içi boştu. Şaşkınlığımı anladı "buyur evlat" dedi. Kendimi tanıttım gülümsedi. Bir koşuda o yıllardan kalan çocukluğumu alıp bakkala getirdi. "Tanımaz mıyım? Bende bütün çocukların hayalleri duruyor."
***
Gözlerimin yüzündeki çizgilerin üzerinde gezindiğini hissetti. "Zengin bir hayatın gözünün içine bakarak yaşlandım ama bu topraklarda ateşböcekleri bile ışıklarını kapattı" dedi.
"Peki, bu dükkanda ne yapıyorsun?" diye sordum, "hayal satıyorum" diye karşılık verdi.
"Mesela" dedi, "senin çocukları gökyüzünde maça götürdüğün harika bir hayalin vardı. En çok onu satmak hoşuma gidiyor." Hatırladım. Bu köşede yazmaya başladığım ilk yıllarda, mahallenin çocuklarını gökyüzünde maça götürmüştüm. Maçın hakemi bir kaplumbağaydı, kaplumbağanın sırtında mum. Gol olduğu zaman kaplumbağa hızla santraya koşuyordu da o koşu yeryüzünden bakıldığında yıldız kayması olarak gözüküyordu.
***
Bu hayalin içinde kaldı sanki, gözlerinin içi parladı. "Bugün siftahın benden olsun" dedim, cebimden çıkarttığım parayı uzattım. "Olmaz" dedi, "ben para almıyorum." "Çocukluğumun sana borcu var" dedim, yıllar önce kapısının önünden aşırdığım şekerlerin parasını ödemek istedim bu kez.
"Yoo" dedi, "onları ben bırakıyordum, sizlerin ağzı tatlansın diye."
***
Ona göre çocuklar da eskisi gibi değildi artık, "Sosyal medya denen mezbaha ne hayal bıraktı ne sevgi" dedi. Başımı öne eğdim, cam göbeği bir misket duruyordu yerde, eğilip aldım. Çocukluğumun en değerli hazinelerinden birine hiç işime yaramadığı zamanda sahip olmak bana armağan gibi geldi.
***
Geçmişin yansımasından gözlerim kamaştı yine. Bakkal Cevdet Amca eski zamanlardan kalan bir gazoz şişesini uzattı bana.
"Sen aç" dedim, açtı. Bir yanardağ patladı sanki. Bir dikişte içtim. Hayallerin gerçeklere yenildiği bir düzende, "günü siftah yapamadan geçiren" hayal satan bakkaldan çıkıp kendi yoluma uzandım.
Düşündüm de çocukluğumun bütün büyüklerden alacağı var.
O bakkal hariç!
MUTLULUK TAKVİMİ
Büyüdükçe çocuk kal.
Gerçek hukuku savun.
Hesabını bil.
Limonata yap.
Herkes kendinden mesul
Herkes kendine mekan
İnsanın gözlerinde
Camekandır aynalar
Bir köşede kalırsa
Tozu dumana katar
Bizi bizden alır da
Bize satar aynalar
Asla sırtını dönmez
Saatlerce başında
Bizi tutar aynalar
Parmağında oynatır
Öyle bir devleşir ki
Bizi yutar aynalar
Hakkı YALÇIN
Mezarlıkta bir şiir buldum da öldükten sonra yazmışım!
Arz-talep!
Televizyon reklamlarında başrole çıkartılan isimlere bakıyorum da "demek ki" diyorum "itibarın rengi değişti." Birçok şeylerin kaybolduğu bir ülkede, reklam deyip geçmeyin, çocukların gözleri en kolay o reklamlarda boyanıyor.
Yanlarına bir de toplum ahlakını bozan yeni dünya filmlerini de koyduğumuz zaman düşünüyorum da bu gençlik boşuna yanmıyor!