Kriz ne kadar derin?

Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Eklenme Tarih 5 Ağustos 2018
BİRİLERİ yine abartı peşinde.
Doğru. Türkiye'yle Amerika en güzel günlerini yaşamıyorlar ama tarihindeki en derin krizi yaşıyorlar derseniz de yalan söylemiş olursunuz.
Piyasada bir takım yazar, çizer ve uzman takımına bakarsanız, ilişkiler pek derin bir kriz içindeymiş. Bu kez durum farklıymış. Tüm tarih boyunca yaşanan en derin kriz yaşanıyormuş. Külliyen yanlış ve belki de yalan. Ya yanlış biliyorlar ya da kasten yalan söylüyorlar. Amerika'nın Türkiye'yle bozuşmasından bir fayda umuyorlar.
Eğer niyetleri halisse anlatalım.
Madde madde sayalım. İlişkilerin bir kriz içinde olduğu doğru ama bunun sadece iki taraflı bir kriz olduğu ve tarihin en kötü krizi olduğu düşüncelerinin gerçekle alakası yok.
Öncelikle şunu söyleyelim. Bu sadece Türk-Amerikan ilişkilerinin bir krizi değil. Bu Amerika'nın merkezinde olduğu uluslararası düzenin bir krizi.
Amerika kendisinin kurduğu ve kendisi faydasına işleyen uluslararası düzeni küstah ve şımarık bir tavırla sakatlıyor. Amerika sadece Türkiye'yle değil tüm dostlarıyla ve düşmanlarıyla sorun yaşıyor. Bunun Türkiye'ye has bir durum olduğunu sanmak geniş bakış açısını öldürdüğü için hatalı sonuçlar doğurur.
Amerikan yönetimi özellikle Türk düşmanlığı peşinde değil. Trump'ın veya Pence'in Türkiye'ye dair takındıkları özel bir tavır yok.
Onların derdi iç siyaset. Evangelik desteği sürdürmeye ve artırmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Türkiye'yi Amerika'nın hedefindeki bir düşman gibi tasvir etmek yanlış sonuçlara varmanıza neden olur.
Bu kriz diğer krizlerden farklı veya daha derin değil. Aksine daha önceki krizlere çok benziyor. Hatta o ciddiyet ve derinliğe ulaştığı bile söylenemez.
Daha önceki krizlerin tekil örnekler olduğu bu sefer bütüncül bir krizin var olduğu iddia ediliyor. Hayır önceki krizler de tekil örnekler değildi. Küba Füze Krizi sonrası Jüpiterler meselesi, Johnson mektubundan bağımsız değildi. Ambargo meselesi de Kıbrıs meselesi ve Johnson mektubunun devamıydı. Hepsinin ortak özelliği 1960 ve 1970li yıllarda Amerikan merkezli ittifak sisteminin krize girmiş olmasıyla ilgiliydi.
Amerika ve Sovyetler arasında doğan bir denge durumunun sonucu olarak müttefikleriyle Amerika arasında bir güven krizi yaşanıyordu. Bütün bu krizler o güvensizliğin bir parçasıydı.
Amerika, Küba Füze Krizi'nde Sovyetlerle anlaşmaya gidince ve nükleer silahları Türkiye'den habersiz çekince Türkiye, Amerika'ya olan güvenini yitirmişti. Johnson Mektubu'yla tıpkı bugün olduğu gibi Amerika Türkiye'yi tehdit etmişti.
Haşhaş krizlerinde Türkiye cevap vermişti. Kıbrıs sonrası da kriz Türk Amerikan ilişkilerinin en derin haline ulaşmıştı. Amerika Türkiye'ye ambargo uygulamıştı.
Şimdi buradan bakınca bugün yaşanan krizin tarihteki en derin kriz olduğunu söylemek son derece anlamsız. Daha o noktada değiliz.
Ortada gerçek bir yaptırım dahi olduğu söylenemez.
Ama muhalifler şamataya devam ediyor. Öldük bittik havası yaymaya çalışıyor. Hiç gerek yok. Türkiye Amerika kendini tehdit ediyor diye teslim olacak değil. Daha beterlerini atlattık.
Amerika Türkiye'yi ancak döviz kuruyla zorlayabileceğini düşünüyor.
Darbe girişimini savuşturmuş bir milletin ekonomik darbe girişimini atlatamayacağını düşünmüyorum.
Evet kurun oynaklığı üzücü ama bu çözülemeyecek bir sorun değil.
Veya ekonomik kayıp ulusal güvenlikle kıyaslanamayacak kadar düşük bir maliyettir.