Krizlerde dik durmak

Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Eklenme Tarih 22 Ağustos 2018
YILLARDIR bir sürü kriz esnasında öğrendiğimiz ve artık slogan haline getirdiğimiz bir gerçeklik var. Dik durmak. Başlarda birilerinin küçümsemek istediği fakat zaman içerisinde ne kadar kıymetli bir yöntem olduğu ortaya çıkan bir kavram.
Her seferinde idare-i maslahatçılar tarafında reddedilir, küçük görülür. Bir tür boş kahramanlık hikayesiymiş gibi anlatılır. Halbuki ne içi boştur ne de kahramanlık olsun diye yapılır. Doğru düzgün uygulandığında gerçekten sonuç üreten bir yöntem olduğunu gördük.
Gezi Parkı olayları sırasında da aynı dersi aldık. Şimdi son Brunson krizinde de aynısı oluyor. Bazen rakipleriniz sizi yenemediklerinde tavizle çöküş sürecine sürüklemek isteyebilir. O zaman sürekli etrafa bir korku salınır.
Endişe yaratarak geri adım atılması sağlanır. Böylece geri adım atıldığında mesele çözülecekmiş gibi bir imaj üretilir. Halbuki ilk taviz bir sonrakinin garantisi olarak planlanır.
Bugün benim hiç şüphem yok.
Gezi parkı olayları sırasında "ne olacak canım? Bir orta yol bulunur" diyenler aslında hep taviz öneriyordu.
Sanki fırsatı ele geçiren bir taraf taviz karşılığında gerçekten rakibine hak verecek ve daha fazla üzerine gitmekten vaz geçecekmiş gibi bir inanış var. Halbuki mesele çok basittir.
Taraflardan biri elinde yeteri kadar imkân olsa tehdit etmez. Uygulamaya geçer. Ancak tehditle rakibinden bir taviz koparan bir sonraki tavizi de koparacağını bilir. Buna siyaset literatüründe spiral modeli denir. Bir taviz bir diğer tavizi gerekli kılar.
Hatırlarsanız hükümetin bazı yetkilileri Gezi olayları sırasında taviz dilini kullandığında liste üçüncü havaalanından üçüncü köprüye kadar uzanmış ve asıl meselenin park meselesi olmadığı ortaya çıkmıştı.
Bunu gayet net biçimde gören Erdoğan taviz yerine dik durma kavramını üretmişti. Ve sonuç aldı. O zamandan bu zamana birçok olayda karşımıza aynı gerçeklik çıkıyor. Türkiye her seferinde sonuna kadar bir direniş gösterdiğinden o yıkım, şükürler olsun, gerçekleşmiyor.
Siyasi kariyerler geçmişine şöyle kısaca bir bakın. Siyaseti müzakere ve taviz verebilme becerisi olarak tanımlayanların hepsinin kariyerlerinin tükendiğini fakat mücadele ve cesaret gösterebilenlerin varlığını sürdürdüğünü göreceksiniz. Bu basit bir tesadüf değil. Bakın Erdoğan'ın yanında siyasete başlayanlara. Bakın kaç tane kalmış geriye. Erdoğan'ı aşırı duygusal ve öfkeli bulduğunu ima edenlerin bugün nelerle uğraştığını görürseniz, anlayacaksınız Erdoğan'ın nasıl bir siyaset izlediğini. Küçük ayak oyunlarıyla ve kendilerinin sükûnet sahibi oldukları imalarıyla gidenler hiçbir zaman siyasetin makro gerçekliğini kavrayamadılar. Erdoğan ise çok basit bir gerçeği tanıdı. Millet iradesinin önemi ve gücü. Dış güçlere dayanmak yerine her seferinde millete dayandı. Millet de Erdoğan'ın bu hasbi siyasetini çok net kavradı. Arada kusursuz bir bağlantı kuruldu. Şimdi her olayda millet dönüp Erdoğan'ın ne dediğine işte bu yüzden bakıyor.
Güvenilir en öncü siyasi karakter olarak Erdoğan kendisini bir mihenk taşı olarak inşa etmeyi becerebildi. Diğerleri ise emekliliğin tadını çıkartıyor.
Erdoğan direnemez dedikleri her şeye cesaretle ve sonuna kadar direnince millet de dolar 7 lira olsa bile direnme kararı aldı. Ağzına ekonomik kırılganlığı sakız edenler bundan da bir sonuç alamadı. "Ekonomik sorunlar baş gösterince halk artık Erdoğan'a sahip çıkmaz" diyenler çok temiz bir cevap aldı. Öyle değilmiş.
Tankın karşısında canını hiçe sayanlar doların yükselmesini dünden kabul etmişler. Kendini uyanık zanneden korkaklarsa, hala kendilerini siyaset gurusu görmeye devam edebilir. Ama bu basit bir aldatmacadan başka bir şey değil. İnsan en çok da kendini aldatır.