IRAK'TA hükümet kuruluyor. Hem de güçlü bir uzlaşı hükümeti.
Seçimler 12 Mayıs'ta yapılmıştı.
Bu zamana kadar da hükümet kurulamamıştı. Seçim sonuçlarına itirazlar nedeniyle oylar defalarca sayılmıştı. Ama sonuçlar değişmedi.
Ondan sonra da nasıl bir koalisyon kurulabileceği tartışma konusu olmuştu.
Yaklaşık dört ay sonra uzlaşma çıktı. Büyük bir koalisyon kurulacak. 329 üyesi bulunan Irak Meclisi'nde 166 sayısına ulaşmak gerekiyordu. Açıklanan koalisyon 177 üyeden oluşuyor.
Çoğunluğu sağlaması bir yana bu uzlaşı koalisyonu içerdiği siyasi gruplar açısından son derece ilginç bir resim ortaya çıkardı.
Seçimin galibi Mukteda es- Sadr, Başbakan Haydar el-İbadi, Şii liderlerden Ammar el-Hekim, eski Başbakanlardan İyad Allavi ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usame Nuceyfi başta olmak üzere Irak siyasetinin son derece önemli isimleri ve siyasi çizgileri geniş bir uzlaşı doğurdu. Bu isim listesini daha anlamlı hale getiren ise kimleri dışarıda bıraktığıdır. Nuri el-Maliki, Barzani ve Talabani çizgisi koalisyonun dışında kaldı. Ezidiler gibi tüm azınlık gruplardan da temsilciler koalisyona dahil oldu.
Kısaca söylemek gerekirse, Irak'ta kurulan yeni hükümet Amerika ve İran'a mesafeli.
Barzani ve Talabani'yi dışlamış diyebiliriz. Tabii ki hükümetin ana gövdesini Şii gruplar oluşturuyor.
Ama bunların neredeyse tamamı İran'la mesafeli ilişkileri tercih eden isimler. Mukteda es-Sadr zaten İran'la mesafelidir. İbadi de önceki dönemde benzer bir tavır takınmıştı.
İran'la mesafeyi koruyabilmiş ama pragmatik işlere de imza atmıştı.
Bu koalisyonun ilk dışladığı isim Maliki'dir diyebiliriz. Aşırı İran taraftarlığıyla bilinen Maliki dışlandığından yeni dönemde Bağdat üzerinde İran etkisinin kısıtlı olacağını öngörebiliriz.
Öte taraftan Sadr başta olmak üzere koalisyonun büyük oranda Amerika'yla da mesafeli bir duruş sergileyeceğini düşünebiliriz.
Görüldüğü gibi İran'ın dışlanması Amerika'ya yaklaşmak anlamına gelmiyormuş. Bağdat merkezi hükümeti güçlendikçe ve bu tür uzlaşı süreçlerini yürütmeyi becerebildiği süreci daha da bağımsız bir tutum sergileme şansına sahip olacaktır.
Bu koalisyonun en başarılı yönlerinden biri de Sünnileri de dahil etmesidir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Nuceyfi bunu sembolize eder. Koalisyona büyük bir meşruiyet kazandırır.
Bu koalisyonda asıl dışlananların Kürtler olduğu söylenebilir. Kendine çok güvenen, kilit bir rol oynadığını düşünen Kürtler elini fazla yükseltti. Koalisyon için Kerkük'ü pazarlık konusu yaptı.
"Biz yoksak Şiiler kendi arasında anlaşamaz, Sünnileri de dahil edemez.
Bu ikisi birden olmaz. Bize muhakkak ihtiyaç doğar" diye düşünüyorlardı.
Öyle olmadı. Şiiler anlaştı.
Sünnileri de dahil etti. Kürtler açıkta kaldı. Ne Kerkük'ü alabildi ne de hükümete dahil olabildi.
Şimdi sırada Cumhurbaşkanlığı meselesi geliyor. Sanırım Kürtler uzun süredir ellerinde tuttukları bu imtiyazı da kaybedecek.
Amerika'nın sahip çıkmadığı bir dönemde Kürtlerin sahip olduğu bu gereksiz özgüven kayıplarını artıracaktır.
Öte taraftan merkezi Bağdat hükümeti kendi başına hareket eden bir aktör haline dönüştükçe istikrar olacak bu da Türkiye'nin iş yapabileceği yeni bir aktörün doğuşu anlamına gelecektir.