Tam aksine 7 Şubat 2012'den sonra ortaya çıkan tabloda her zaman ateşi söndürmeye çalışmış iki adamdır Gülerce ve Akdoğan... Her zaman makul, mantıklı ve sağduyulu çizgidedir ikisi de... Söz gelimi iki ismin yazdıkları arasındaki farklılığı büyüttükçe büyüten odaklar Hüseyin Gülerce'nin "Partili Cumhurbaşkanlığına Evet" yazısını "Cemaat, Başbakan'ı destekliyor" spotuyla niye büyütmezler? Ya da Başbakan'ın emriyle Beşir Atalay Hüseyin Gülerce'yi arayıp akil insanlık önerdiğinde niye bu olay "Başbakan'dan cemaatin sözcüsüne akil insanlık teklifi" diye haber yapılmaz? Üstelik burada cemaatle arasında en çok polemik olmuş Bakan Beşir Atalay'ın Gülerce'yi bizzat araması çok çok önemli bir husus... Ben Gülerce'nin bazı şeylerden çekinerek bu teklifi kabul etmemesini hala büyük hata görüyorum... Bakın şimdi nifakçılar "Akil insan listesinde cemaatten kimse yok, hükümet cemaate net tavır koydu" diye abuk yorumlar yapıyorlar... Gülerce akil insan olsaydı ağızlarını açamazlardı...
Yeri geldi mi "Hüseyin Gülerce Fethullah Gülen'in sözcüsüdür" diyorlar ve Gülerce'nin hükümetten farklı düşündüğü en ufak noktayı büyüteçle devleştiriyorlar... Gülerce yazılarında yüzde 90 Başbakan'ı ve bu hükümeti övüyor, destekliyor... O yazıları görmezden geliyorlar...
Hüseyin Gülerce Beyaz TV ekranlarından defalarca "2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan'a rey verelim" diye çağrı yaptı... Bir kere dahi o yayınları haber yapmadı bu malum medya zihniyeti... Yine Gülerce "7 Şubat'ta yapılanları tasvip etmiyorum. Densiz bir savcı bakın nelere yol açıyor?" dedi. Bu önemli yazılar Hocaefendi'nin kontrolündeki Zaman gazetesinde ilk sayfadan görüldü ama bu çok önemli açıklamanın da üstünü örttüler.
Aynı şekilde Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan çoğunlukla Hizmet Hareketi'ni öven, bu hareketin Türkiye açısından önemine işaret eden yazılar yazdı... Bütün bunların da üstü örtüldü... Yalçın Akdoğan da 7 Şubat sonrası konjonktürde her zaman sağduyu ve itidalden yana oldu. Maalesef hem hükümet hem cemaat içinde kimileri ateşe benzin döküp ortalığı yangın yerine çevirmeye kalkıştılar...
Gülerce ve Akdoğan gibi bilge adamlar kendi cenahlarındaki bu saçmalıkları engellemeye çalıştılar her zaman... Ben ikisinin de yaptıklarını yakından biliyorum... Tarih de Türkiye'nin istikbali adına bu iki adamın müspet tavırlarını muhakkak yazacaktır...
Kaçırılan bir tarihi fırsat olan Başbakan'ın Hocaefendi'ye yönelik 14 Haziran 2012 çağrısının da arkasındaki en gayretli iki kahraman Gülerce ve Akdoğan'dır... O günün ve sonraki günün tüm detayları sadece ve sadece benim hafızamdadır...
Keşke Hizmet-Hükümet arası tüm ilişkileri bu iki adam yürütse... Keşke sürekli karşı karşıya gelseler, konuşsalar, düzenli olarak müzakere etseler... Bu mekanizma otomatikleştiğinde yanlış anlaşılmaktan kaynaklanan birçok meselenin çözüleceğine adım gibi eminim... Bu arada keşke Aydın Doğan medyası da "Ortalık yangın yerine dönsün. Bürokrasi demokratik iradeye başkaldırsın" diye plan yapan eski Marksist yeni vesayetçi zihniyetlere sayfalarını açmak yerine evrensel demokratik standartları savunan insanlara sayfalarını açan bir çizgide olsa... Dünkü yazımda yazdığım gibi bu milletin zihninde "Bizim seçtiğimiz hükümete meydan okuyan, posta koyan bürokratlar ve yargı mensupları içeri girer arkadaş, taviz verilemez" gibi bir demokratik algı oluştuysa bunun baş sebebi Fethullah Gülen Hocaefendi ve gönüllüler hareketinin çabalarıdır... Başbakan emreder ve tüm devlet kademeleri hizaya girer... Aksini düşünmek Ergenekonculuktur... Ve bu ülkede Ergenekon'la en çok mücadele eden sivil güç Hizmet Hareketi'dir... Hizmet Hareketi'ne bağlı bürokratlar ve yargı mensupları Hocaefendi'nin "Millet iradesi esastır.
Tüm devlet görevlileri sandıktan çıkan milli iradeye itaat etmek mecburiyetindedir" sözlerine bağlıdır, bağlı olmak zorundadır...