En önemli vatandaşlık görevlerimizden de biri. Katılım oranlarının yüksekliği de bu açıdan önemli. Türkiye, bu konuda çok iyi bir sınav veriyor. Yüzde 80'leri aşan katılım oranıyla dünyada rakibi yok diyebiliriz ki;
Avrupa ülkelerinde yüzde 50 oranında katılım gerçekleşen seçimlerin önemli bir başarı sayıldığı hatırlanınca ne demek istediğimiz biraz daha iyi anlaşılacaktır.
Tabii; katılımın yüksekliği kadar, oylarını size emanet eden seçmenin oy güvenliğini sağlamak da önemli. Türkiye'de çok partili sisteme geçildikten sonra 1946 ve 57 seçimleri dışında çok büyük bir seçim usulsüzlüğü olmadı. Ta ki; 31 Mart seçimlerine kadar. Bu seçimlerde de ağırlıklı olarak İstanbul için çok ciddi şüphelerin olduğu sadece söylemde kalmadı, belgelerle de kanıtlandı.
Dün, AK Parti Genel Merkezi'nde iki saati aşkın sorularımızı yanıtlayan ve hukuki süreci AK Parti adına en başından bu yana götüren Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz'dan çok çarpıcı hem yeni bilgiler hem yeni belgeler öğrendik. Haberlerimizle tekrara girmemek adına detaya fazla girmek istemiyorum ancak; bence altı defalarca çizilmesi gereken en önemli yeni bilgi; ilçe seçim kurullarındaki görevlilerle ilgili soru işareti yaratan durum. Sandık Başkanı ve sandık görevlileri atamalarıyla ilgili usulsüzlükleri anlatırken çok ilginç bir detaya girdi AK Partili Yavuz; Yasaya göre, sandık başkanlarının devlet memuru olması gerekiyor. Ancak; tespitlere göre hem kanunun bu zorunluluğuna uyulmamış, hem de bile-isteye ve kafalarda onlarca soru işareti oluşturacak şekilde atamalar yapılmış.
Buralarda yapılacak görevlendirmelerde kimlerin olacağına dair devlet memurları listeleri o il veya ilçenin kaymakamları ve valileri tarafından veriliyor, ilçe seçim kurullarına.
Nitekim; 39 ilçenin kaymakamının ve ilin valisinin verdiği listeler belli. Hepsi devlet memuru. Ancak; her ne hikmet ise;
YSK tarafından atanan ilçe seçim kurulları, kaymakamlıklardan gelen bu listelerdeki isimleri değil, bu listeler dışından atamaları yapıyor. Ki; yaptıkları atamalarda da devlet memuru olmayanlar çoğunlukta! 31 bin 280 sandık başkanının 6 bin 539'unun kamu görevlisi olmadığı tespiti bile başlı başına dikkat çekici! Bunun yanı sıra; 31 bin 280 sandık kurulu üyesinin de 13 bin 84'ünün kamu görevlisi olmadığını da hatırlatırsak; 62 bin 560 sandık başkan ve üyesinin 19 bin 623'ünün kamu görevlisi olmadığı gerçeği ortaya çıkar ki; sırf bu tespit bile soru işaretlerindeki baskınlığı ortaya koymaya yeter!
SORU İŞARETLERİ ÇÖZÜLENE KADAR...
Çok teknik detaya boğmak istemiyorum sizi ama mevzubahis olan seçim, rakamlar ve mecburen yasalar olduğu için biraz teknik bilgi gerekiyor. O yüzden verdiğim rakamlar, sizin tekniğe takılmadan konuyu daha net anlamanız açısından faydalı olacaktır. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz'un, YSK Başkanlığı'na yapılan başvurularında da sunduğu bilgi ve belgelerden devam edersek; en çarpıcı ikinci detay; kısıtlı seçmen denilen (akli dengesi yerinde olmayan veya hükümlü kişileri kapsayan) kişilerin oy kullandığıyla ilgili bilgi-belge ve bulguların sayısal olarak yüksekliği. Haklarında mahkeme kararı bulunan 2 bin 308 kısıtlı seçmenin, bin 229 ölmüş kişinin, 10 bin 290 cezaevi seçmeninin, yerleşim yeri cezaevi olan 236 kişinin (ki; yasaya göre seçmenin yerleşim adresi olarak cezaevi olamaz) ve hükümlü olmasına rağmen seçmen listesinde yer alan 5 bin 287 hükümlünün yani toplamda 19 bin 350 kişinin kullandığı veya kullanmadığı oylarla ilgili iddialar ortada dururken;
İstanbul'da seçim sonuçlarına ilişkin güvenilirlikten sözetmek ne kadar mümkün sizlerin takdirine bırakıyorum. Bütün bunlara; kayıp oy pusulalarını, sayım döküm cetvellerinin kanuna aykırı düzenlendiğine dair bulguları, oy ve döküm cetvelleri ile sandık sonuç tutanakları arasındaki farkları ve usulsüzlükleri, oy kaydırmaları da eklediğimizde; bu kuşkular daha da artıyor. Sözün özü; demokrasi şenliği olan seçimlerde tek bir oy üzerinde bile bir şüphe, bir iddia var ise aydınlatılması için sonuna kadar herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır. Oy namustur. Seçmenin emanetidir. Emanete hıyanet eden var ise, her kim bu ihaneti etmiş ise; bunu ortaya çıkarmayan, gereğini yapmayandan hesap sorulmalıdır.