Günlerdir Paris'teki olimpiyatlarının en az spor müsabakaları kadar dikkat çeken konusu CHP. CHP olimpiyatlara tam kadro çıkarma yapmış. Genel Başkan Özel, İBB Başkanı İmamoğlu, ABB Başkanı Yavaş ve tabii ki İstanbul ilçe belediye başkanları. Michelin yıldızlı pahalı restoranlarda yemek yiyorlar, İBB tarafından kiralanan ve günlük kirası 300 bin Euro olduğu iddia edilen "İstanbul Evinde" partiliyorlar, zevk ve safa içerisinde günlerini geçiriyorlar… Hemen bir not düşelim: İBB sözcüsü Murat Ongun haftalık kiranın 249 bin Euro olduğunu ve sponsorlar tarafından karşılandığını söylüyor. Ancak kendisinin önceki bazı açıklamalarının yalan olduğu mahkeme kararı ile tescillendiği için somut kanıt gösterene kadar inanmak taraftarı değilim.
Haliyle bu lüks, şatafat ve israf da eleştiriliyor. Açlık edebiyatı yapan CHP'nin bulduğu ilk fırsatta ve iktidar alanında elindeki imkanları beleş ve lüks için pervasızca kullanması dikkat çekici. Ve tabii ister istemez bu durum bazı AK Partili siyasetçilerin benzer görüntüleri ile de mukayese ediliyor. AK Partili bir vekilin yediği ıstakoz, bir başkasının kendi parası ile alıp giydiği pahalı bir kıyafet kıyasıya eleştirilirken CHP'lilerin çok daha fazlasını üstelik kamunun imkanları ile yapmasına yeterince tepki verilmediği söyleniyor. El Hak doğru…
İstanbul'un ya da başka bir şehrin belediye başkanları ya da spor bakanlığının yetkilileri tam kadro olimpiyatlara katılıp kamu kesesinden lüks ve şatafat içerisinde yaşasaydı Türkiye'de yer yerinden oynardı. En başta AK Parti'ye yakın çevreler bu durumu kıyasıya eleştirir, AK Parti'nin toplumdan uzaklaştığından, sokağa yabancılaştığından ve çürümeye başladığından dem vurulurdu.
Dolayısı ile bu eleştirilerde bir çifte standart olduğu düşünülebilir. AK Parti için büyük kabahat olan şeylerin CHP için o kadar da sorun olmadığı değerlendirilebilir. Ancak bu çifte standart AK Partililerin üzülmesi, kızması, itiraz etmesi gereken negatif bir çifte standart değil. Bilakis AK Partili siyasetçilerin bu çifte standarttan memnun olması gerekiyor. Demek ki toplum siyaset kurumuna yakıştırdığı bazı olumsuzlukları AK Parti'ye yakıştırmıyor. AK Parti'den ümidini kesmemiş. Erdemli, adil ve temiz siyaseti yeniden Türkiye'ye egemen kılmasını bekliyor. Diğerlerinin değil ancak AK Parti'nin bu potansiyele sahip olduğunu düşünüyor.
Evet bu belki sinirleri yıpratıcı bir yük. Beyaz bir kumaş gibi; leke tutmaya leke göstermeye çok müsait. Devamlı göz önünde olmak ve kolayca kıyasıya eleştirilebilir olmak "aman hata yapmayayım" düşüncesine, bu düşünce de zamanla iş yani siyaset yapmaktan çekinmeye kadar gider. Ancak aynı zamanda da çok büyük bir imkandır. Mesele de zaten burada; AK Parti elitleri bu imkanın farkına varıp hakkını verecek mi yoksa idare-i maslahatla sivrilmeden, görünür olmadan ve böylece hata yapmadan devam mı edecekler.