Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu yazdı: Komşunuzu ihmal etmeyin

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu 11 ayın sultanı Ramazan'da Takvim okuyucularıyla bir araya geliyor. Hatipoğlu, bugünkü köşesinde "Komşunuzu ihmal etmeyin" başlıklı yazısıyla okurlarımızdan gelen soruları yanıtladı. İşte Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun 11 ayın sultanı Ramazan ile ilgili 2 Mayıs 2021 tarihli yazısı...

Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :02 Mayıs 2021
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu yazdı: Komşunuzu ihmal etmeyin

İÇİNDEKİLER

Komşularına güven vermeyen kişi kâmil bir mümin değildir. "Güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın" hadis-i şerifi, iyi komşuluğun imanla da ilgisinin olduğunu göstermektedir. Gerçek bir Müslüman, komşusuyla iyi geçinen, seven, sevilen, aranan, komşularına güven veren kişidir.

Dostlarınızın, sizinle herhangi bir şekilde ilgilisi olan kimselerin, size bir şey ulaştırmak istenip de evinizde bulamadıkları zaman çalacakları ilk kapı komşu kapısıdır. Aile bireyleri hakkında herhangi bir referans söz konusu olduğunda bilgisine müracaat edilecek ilk kişilerden biri yine komşularımızdır. Cenab-ı Hak buyuruyor: "…

Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere ihsan ile muamele edin, iyi davranın…" (Nisa 4/36).

Komşunun komşu üzerindeki hakkı, annenin evlatları üzerindeki hakkı gibidir. Anne ile evladın birbirlerini nasıl sevip saymaları, haklarına önem verip incitmemeleri gerekiyorsa, komşular da birbirlerini öyle sevip saymalı, karşılıklı haklarına öyle dikkat etmelidir. Peygamber Efendimiz (SAV), "Komşu hakkına dikkat edin!

Ben komşu hakkı konusunda Cebrail'den o kadar ısrarla ikaz aldım ki, neredeyse komşunun komşuya mirasçı olacağını dahi zannettim" buyurmuştur. Komşunun miras hakkı gibi hakkı vardır, o da komşuluk hakkıdır. Eğer Müslüman ise sende iki hakkı vardır: Biri komşuluk hakkı, biri de Müslümanlık hakkı.

Komşu hakkı, kul hakkından sayıldığından dolayı sahabiler komşuyu kırıp incitmekten hep titremişlerdir. Bunun için imkân sahibi komşular, ihtiyaç sahibi komşularının yardımına koşup dualarını almak için sanki yarışa girmişlerdir. Böylece ülke halkının birlik beraberliğini önce kendi aralarındaki komşu haklarına dikkat ederek sağlamışlardır. Komşunun komşu üzerindeki hakkı, annenin evladı üzerindeki hakkı gibidir. Birbirlerini ihmal edemezler, zarar ise hiç veremezler.

SORU - CEVAP
1-
Evlat, durumu iyi olmayan anneye zekât verebilir mi?
Hayır. Evlat, durumu iyi olmayan annesine zekât veremez. Çünkü evlat, durumu iyi olmayan anneye de babaya da bakmak zorundadır. Başka biri anneye zekât verebilir ama evlat veremez. Anne-babanızın ihtiyacını Allah rızası için karşılamalısınız. Senin paran, malın zaten annenin malıdır. Bir Müslüman, annesine zekât vermeyi aklından geçirmemelidir. Evlat, anne ya da babasına zekât vermeyi aklından geçirecek ahlakta olmamalıdır.

2- Annenin çocuğuna sinirliyken ettiği beddua tutar mı?
Eskiler, "Annenin ettiği beddua tutmaz" demiş. Çünkü anne yürekten beddua etmez. Allah anneye öyle bir özellik vermiş. Allah çocuğu yarattığı anda onun muhabbetini de veriyor. Allah, annenin yüreğine rahmeti koymuştur. Bütün dünyayı verseniz o çocuğunun bir gülüşüne bütün dünyayı feda eder. Onun için annelik çok kutsaldır. Ama babanın bedduası tutar, onun bedduasını almamaya çalışın.

GECE YATAĞINDA AYET-EL KÜRSİ'Yİ OKU
Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: Resul-i Ekrem (SAV) beni ramazanda toplanan fitreleri korumakla görevlendirmişti. Bir gece bir adam geldi, yiyecekleri avuçlamaya başladı. Adamı tuttum ve "Vallahi seni Peygamber Efendimizin huzuruna götüreceğim" dedim. Adam "Ben çok fakir biriyim" deyince ona acıdım ve bıraktım. Sabahleyin Allah'ın elçisi, "Ebu Hureyre! Dün gece tutsağı ne yaptın?" diye sordu.

Ben de "Ya Resulallah! İhtiyaç içinde bulunduğunu, çocukları olduğunu söyleyince haline acıdım ve onu serbest bıraktım" dedim. Peygamber Efendimiz (SAV) "O sana yalan söyledi, tekrar gelecek" buyurdu. Efendimizin (SAV) bu sözü üzerine onu gözetlemeye başladım. Adam geldi ve yine yiyecekleri avuçlamaya başladı. Ona, "Ben seni Allah'ın elçisinin huzuruna çıkaracağım" dedim.

Adam, "Ne olur beni bırak, gerçekten yoksul biriyim. Beni bırakırsan bir daha gelmem" dedi. Ben de acıdım ve onu salıverdim. Sabah olunca yine Resulallah (SAV), "Ebu Hureyre! Dün gece tutsağı ne yaptın?" diye sordu. Ben de "Ey Allah'ın elçisi! Bana yine ihtiyaç içinde bulunduğunu, çocuklarının olduğunu söyledi. Ben de acıdım ve onu bıraktım" dedim. Efendimiz (SAV) gülümsedi ve "O sana kesinlikle yalan söyledi, tekrar gelecek" buyurdu.

Ben de yine gelmesini bekledim. Gerçekten de geldi ve yine gizli gizli yiyecekleri avuçlamaya başladı. Onu tekrar yakaladım ve "Seni mutlaka Peygamber Efendimizin (SAV) huzuruna çıkaracağım" dedim. Bu defa bana "Beni bırakırsan sana çok faydalı sözler öğretirim. Gece yatağına girdiğinde Ayet-el Kürsi'yi oku. O zaman Allah senin yanına devamlı bir koruyucu verir, sabaha kadar da şeytan sana yaklaşamaz" dedi. Öğrettiği cümleler üzerine onu salıverdim. Sabah olunca Peygamber Efendimiz (SAV), "Tutsağı dün gece ne yaptın?" dedi.

Ben de "Ey Allah'ın elçisi! O adam bana fayda verecek bazı sözler öğreteceğini söyleyince onu serbest bıraktım" dedim. Efendimiz (SAV), "Neymiş o sözler?" diye sordu. Ben de "Yatağına girince 'Allahü lâ ilahe illa hüvel hayyü'l kayyum'u başından sonuna kadar oku, o zaman Allah senin yanına devamlı bir koruyucu verir, sabaha kadar şeytan sana yaklaşamaz" dediğini söyledim. Efendimiz (SAV): "Kendisi yalancı olduğu halde bu sefer sana doğru söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun Ebu Hureyre?" "Hayır, bilmiyorum ya Resulallah" dedim. "O şeytandı" buyurdu.

BİR HADİS
"Hiçbiriniz, kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz." (Buhari, 13)

BİR AYET
"Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin." ( Mümtehine, 60/5)

BİR ESMA: EL-MELIK
"Mülkün, kâinatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan."

BİR DUA: İBRAHİM ETHEM'İN DUASI
Rabbim! Sen fazilet sahibisin. İnsanlara sınırsız verensin. Ben hatalarla doluyum, affet beni! Senin hakkında şöyle düşünürüm: Derim ki; Rabbim beni bağışla. Bu duam gerçek olsun. Bağışla beni, ne olur! Bana azap etme. Ben kabul ediyorum. Evet, nefsime ilan ettim günahlarımı. İnsanlar beni iyi birisi sanıyor. Halbuki sen beni affetmezsen insanların en kötüsüyüm ya Rabbi! Senin isyankâr kulun sana geldi işte. Günahlarını da kabul ediyor. Bütün bu günahlarıma rağmen sen beni affedersen senin şanındandır. Bunu beklerim. Beni kovarsan peki kime sığınırım? Bütün günahlarım için dua ediyorum. Eğer ihlasım varsa, iyi niyetle yaptığım bütün tövbeleri kabul et, kurtar beni! Ey yardım isteyenlerin sığınağı! Sana sığındım. O zor günde, herkesin alnından tutulduğu o günde sen beni bağışla. Beni terk etme.