'Elin oğlu yapıyor' ya da 'gavur yapıyor abi' şeklinde başlayan muhabbetlerin eskisi kadar yaygın olmadığı sizin de dikkatinizi çekiyordur.
Haydi kıskançlık demeyelim, ama en azından toplumumuzun gelişmiş ülkelere gıpta ettiğini gösteren sözlerdi bunlar ve belli ölçüde haklılık taşıyordu.
Şimdi 'biz de yapıyoruz' ya da 'biz de yakında yapmaya başlıyoruz' sözlerinin daha sık kullanıldığı bir vasattayız. İlgi çekici olan bu durumun sevindirdiği milyonlar yanında önemleri olmasa da, aramızda üzülenlerin de olması...
Savunma sanayi başta olmak üzere ülkemizin son yıllarda kat ettiği mesafeleri gurur ve sevinçle takip edenler yanında, sağlanan başarılar sebebiyle ciddi şekilde moralleri bozulanlar da var yani...
Bu, Cumhurbaşkanımızı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bu sadece bir havalimanı değil, bir zafer anıtıdır" şeklindeki değerlendirmesinin ne kadar anlamlı olduğunun göstergesi.
Bittiğinde dünyanın en büyüğü olmaya aday İstanbul Havalimanı, ülkemiz insanının göğüslerini kabartan bir eser. Aynı eser dolayısıyla göğüsleri daralanlar da olması, işin tabiatı gereği galiba...
Boğaza yapılan köprülerin her birine kendilerine has sebeplerle ama kesinlikle millet menfaatine olmadan karşı çıkan zihniyetin, birçok büyük yatırıma olduğu gibi 'Dünyanın En Büyüğü' olmaya aday İstanbul Havalimanı'na karşı çıkmamaları beklenemezdi. Öyle de oldu…
Önce yeşilliklerin tahrip edildiği bahanesine sığındılar. Burasının eskiden İstanbul'un kömürünün temin edildiği Ağaçlı ve Çiftalan bölgesi olup, kömür ocakları sebebiyle delik deşik bir arazi olduğunu biliyorlardı oysa. Yeşillik tahribi bahanesinin yerini 'bölgenin aslında bataklık olduğu' tezi aldı sonra... Mesele yaptırmamak ya da en azından zora sokabilmekti, olmadı...
Tam da açılışa az bir zaman kala, 42 aydır on binlerce işçinin problemsiz çalıştığı inşaatta birtakım sıkıntılar yaşanmasını teşvik edip, açılışı da güya bunun gölgesinde bırakmaya çalışanların halleri ise kelimenin tam manasıyla ibretlik...
Zafer Anıtı'nın üzdükleri...
Havalimanının 'Yap-İşlet-Devret' ile yapılması, birilerinin belki de en çok içerledikleri hususlardan. Ülkemizin mutlaka borç ve emir alması gerektiğine inandırıldıkları için, mevcut şartlarda en iyi yol olan devleti borçlandırmadan yapılan yatırımlar canlarını fena sıkıyor çünkü...
Benzer şekilde gerçekleştirilen diğer projeler gibi, İstanbul Havalimanı'nın 10 milyar 247 milyon Avroluk yatırım bedelinin devletçe borç alınmasının getirebileceği alternatif maliyet umurlarında bile değil belli ki… Bu yatırıma ayrılacak meblağın, başka projelerde kullanılması da…
İstanbul Havalimanı başta olmak üzere yap İşlet Devlet usulü ile yapılan büyük yatırımlar devlet borçlanması ile yapılmış olsaydı, son ekonomik saldırıların verebileceği zararın ne kadar büyük olabileceğini düşünmek, aklı başında olanların karı...
Havalimanı'nın gerekliliğini sorgulayanlar da, bir zafer anıtı gibi yükselen esere sevinmek yerine daha çok Frankfurt başta olmak üzere bazı havalimanlarının muhtemel kayıplarına üzülüyor gibiler.
Rantabl olup olmadığı kaygısı taşıyormuş gibi gözükenler de, 10 milyar 247 Avroluk bir yatırımla yapan konsorsiyumun havalimanını işletme süresince ödeyeceği 22 milyar 152 milyon avro kirayı bilmezden geliyorlar… 25 yıl sonrasında devlete devredileceğini de...
Bu eseri ülkemize kazandıran Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a ve Cengiz-MAPA-Limak-Kolin-Kalyon Ortak Girişim Grubu'na kadar teşekkür etsek, azdır...
'Biz de yapıyoruz abi' diyebilmek, az mutluluk değil...