Bu hafta ekonomide çok hareketli anlar yaşadık. Merkez Bankası'nın 1 puanlık faiz indirimi sonrası kurda yaşanan hareketin nedeni ne?
Bu hafta ekonomide çok hareketli anlar yaşadık. Merkez Bankası'nın 1 puanlık faiz indirimi sonrası kurda yaşanan hareketin nedeni ne?
Devlet ekonomi politikalarını güncelleyerek salgından sonra iyileşen sanayi üretimiyle ihracatın artırılması, cari açığın düşürülmesi, bu sayede kurda da yeni bir dengenin sağlanması ve milli gelirin kat be kat artırılmasını hedefliyor.
TBMM Bütçe ve Komisyonu Başkanı Cevdet Yılmaz söz konusu ekonomik gelişmeleri A Haber canlı yayınında değerlendirdi.
TÜRKİYE YENİ DÖNEMDE POLİTİKALARINI GÜNCELLEDİ
İşte Yılmaz'ın dikkat çeken açıklamaları:
"Dünya da Türkiye de pandemi sonrası yeni bir döneme giriyor. Şu anda bir eşikteyiz. Pandemi ve daha öncesinde dünyada yaşanan mali kriz şartları değiştirdi. Yeni bir çerçeve oluşturdu. Türkiye de bu çerçevede kendi politikalarını günceleyerek yoluna devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız yeni bir yaklaşım koydu ortaya. Bu yaklaşımın özünü reel ekonomi oluşturuyor. Bunu da yatırım, istihdam ve ihacat başlıklarıyla ifade ediyoruz. Yani Türkiye'de yatırım ortamının daha çok iyileştiği daha çok yatırımın yapıldığı, yatırımlar arttıkça kapasite arttıkça bunun üretime yansıdığı, geleneksel temel problemimiz olan cari açığı çözmeye dönük bir şekilde bir taraftan ihracatı artırırken diğer taraftan ithal edilen birtakım ürünlerin yurt içinden üretiminin desteklendiği bütün bunların sonucunda da istihdamın arttığı ve toplumun geneline refahın yaygınlaştırıldığı bir modelden bahsediyoruz. Yine sosyal adalet boyutuyla birlikte elbette.
FAİZ DIŞI UNSURLAR GÜÇLENDİRİLİYOR
Bu dönemde baktığınız zaman bu başlıkların öncelikli olduğunu görüyoruz. Faiz yükselterek dışardan sermaye çekme modeli yerine, faiz dışı unsurları güçlendirerek dışardan sermayeyi Türkiye'ye getirme anlayışı geliyor. Bu kolay bir şey değil. Yani faizi artırıp düşürmek günlük olabilecek şeyler. Ama aslolan ülkenizin cazibesini artırmak. Bu nasıl olur? İşte hukuk düzeniz daha iyi işler. Altyapınıza yatırım yaparsanız. Öngörülebiliriği artırırsınız. Dışardan sermayenin gelip daha çok kazanabileceği bir ekonomik dinamizim ortamı oluşturursunuz. Böylece sermaye diğerlerine göre yüksek faiz verdiğiniz için değil, ekonomik ortamınız daha iyi olduğu için gelir ve ülkenize yatırım yapar. Bu yeni modelin özünde böyle bir yaklaşım görüyorum. Bu kolay bir yaklaşım değil. Onun da altını çizeyim. Diğeri hakikaten daha kolay. Günlük kararlar ile yapabileceğiniz her zaman yapabileceğiniz bir şey. Ama bu bahsettiğim bir yapısal dönüşümü gerektiriyor. Burda da bir diğer yeni yaklaşımı; para politikası maliye politikası ve yapısal reformlar. Bu üçünü bütüncül bir çerçevede ele alan bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Sadece bir politika üzerinden bir yaklaşım değil. Bir taraftan Merkez Bankası'nın araç bağımsızlığı çerçevesinde para politikaları tabii ki hükümetin genel çerçevesi içerisinde yaptığı çalışmalar. Bir taraftan maliye politikasının verdiği destek. Diğer taraftan da yapısal reformlar. Ülkemizin ekonomisini, verimliliğini arttırıcı yönde rekabet gücünü arttırıcı yönde reformlarla kurumları adalet sistemini güçlendirici reformlarla çerçevesini çizebiliriz bu yeni yaklaşımın.
TÜRKİYE'NİN ARTAN JEOPOLİTİK GÜCÜNE KARŞILIK EKONOMİK SALDIRILARDA BULUNULUYOR
Ekonomiyle siyaset arasında her zaman bir etkileşim var. Türkiye uzun bir süredir bölgesinde aktör konumuna gelmiş durumda. İnisiyatifler alan uzun bir süredir görmediğimiz inisiyatifler alan, Karabağ'dan tutun Doğu Akdeniz'e Libya'dan Katar'a Somali'den Afganistan'a Balkanlara varıncaya kadar çok kiritik inisiyatifler alan bir ülke. Dolayısıyla böyle bir ülkenin politikalarının karşılıksız kalmayacağını olumlu veya olumsuz birçok siyasi etkiye muhatap olacağını düşünmemiz lazım. Türkiye'nin bu yeni rolünü içine sindiremeyen çevreler oldu. Halen de devam ediyor diye düşünüyorum Giderek de Türkiye'nin bu yeni jeopolitik gücünü kabul etmek durumunda diğer aktörler. Ve ben önümüzdeki süreçte giderek yerli yerine oturacağına da inanıyorum. Bunun bir yansıması olarak görüyorum doğrusu BAE'den yapılan ziyareti. Türkiye'nin haklarını ve hukunu herkes tanımak durumunda. Bu çerçevede belli bir yere de gelmiş durumda."
EKONOMİK, SİYASİ VE STRATEJİK FAKTÖRLER İÇ İÇE
Sabah gazetesi yazarı Okan Müderrisoğlu faiz indirimlerindeki kararlılığı ve kurdaki spekülasyonları değerlendirdi.
Müderrisoğlu'nun açıklamaları şöyle:
Ekonomide yeni bir yazılım söz konusu. Tabii bu yazılımın kodlarının çözülmesi ve aynı zamanda piyasalara sade vatandaşa, işletmelere varan geniş yelpazede topluma mal edilmesi gerekiyor. Bu işin bir tarafı. Diğer tarafıysa yerleşik ekonomi politikasının birtakım aktörleri ve tarafları var. Tabii ki Türkiye'nin dışa açık ekonomi olmasıyla ilintili yönleri var. Ve nihayet Türkiye'nin bölgesel, siyasal, stratejik tercihleri nedeniyle Türkiye ile hesaplaşmaya çalışan her türlü aktörün bu tür ortamlarda devreye soktuğu planlar var. Bunların iç içe geçtiği zorlu ama dikkate değer bir haftayı geride bıraktık. Hafta içinde yaşananlar, ekonomik olduğu kadar siyasi ve stratejik faktörlerin iç içe geçtiği özellikli bir durumu ifade ediyor.
SİSTEM DEĞİŞİYOR
Şimdi yakın zamana kadar Türkiye ekonomisine Sayın Cumhurbaşkanının öteden beri itirazlarını dile getirdiği ama nedense kendisinin bireysel itirazı gibi algılanan ancak ekonomide yapısal probleme dönüşen bir boyutu var. Görece düşük kurlar bunu sağlamak için taahhüt edilen faiz seviyesi Türkiye'de genellikle ithalatı cazip hale getiren, cari açığı coşturan, Türkiye'de özellikle ara malı üreten imalat sanayiini büyük ölçüde sekteye uğratan dolayısıyla üretimi caydıran, verimliği olmayan alanlara kaynakların yöneltildiği bir politik ekonomik düzlemi beraberinde getirdi. Bugüne kadar da belli artıları ve belli çıktılarıyla o politikanın olumlu ve olumsuz yanlarını yaşayarak geldik. Fakat bunun çok güçlü paydaşları oluştu. Özellikle bir dönem çok ciddi bir şekilde yapılan özelleştirmelerin içinde bankacılık sektörüne yabancıların gösterdiği ilgi, sonrasında Sayın Cumhurbaşkanının özellikle Başbakanlığı döneminde yabancıların Türk finans sektöründeki ağırlığını nerede durması gerektiğine ilişkin yeni çalışmalar yaptırıp o konuda daha ihtiyatlı davranması da bugün karşılaştığımız problemlerin aslında ne kadar dikkatli yönetilmesi gereken sürece geldiğimizi gösteriyor. Çünkü Türkiye'de finans sektörü deyince sadece kamu bankalarının omuz verdiği, özel bankalar deyince önemlice bir bölümünün yaklaşık yarısının ya yabancı sermayeli yada mutlak yabancı sermaye kontrolünde olduğu dolayısıyla kararlarını verirken ekonomik faktörlere değil başkentlerine başkentlerindeki siyasi unsurlara da dikkat ettiği dönemler ve süreçler yaşıyoruz. Tabii ki yabancı deyince her şeyi dışarda aramak veya birtakım problemleri mutlak dışarıya bağlamak da bütün tabloyu izah etmez. Siz içeride sağlam durucaksınız. Ne yaptığınızı bileceksiniz. Yaptığınızı anlatacaksınız ve buna taraftar bulacaksınız. Sayın Cumhurbaşkanı şimdiye kadar büyük meydan okumalar ve sınamalarla geldi. Ve bugünde tam onun bir başka aşamasındayız. O yönüyle kamuoyuna alınan kararların yada yapılmak istenenleri anlatma ve kitleleri de buna ikna etme bu anlamda da sabırlı dirençli soğuk kanlı yönetilmesi gereken bir süreci birlikte aşmak durumundayız. Çünkü bu az önce Cevdet Bey'in de söylediği gibi çok kritik yapısal bir değişiklik. Yine kendisi çok isabetli söyledi. Ben bunun altını ısrarla ve kalın kalın çizmek gerektiğini düşünüyorum. Mesele sadece para poltikasından ibaret değil. Türkiye'nin bir bütçesi var. Bütçesinin beraberinde getirdiği yatırım harcamaları var. Sosyal harcamaları var. Borçlanma var. Dolayısıyla toplam bütçe yönetiminde kaynak dağıtımı var. Yani kamu maliyesinin tutarlılığı son derece önemli.
Faizler görece düştüğünde TL, dolar veya altın yatırımı noktasında hesap yapanlar olabilir. Bunun olduğu bir haftayı yaşayarak bugüne geldik. İlk dalganın etkisi kırıldı ama şimdi para politikası, maliye politikası, yapısal reformlar ve hukuk güvenliği içeren bu 4 ayağa oturmuş yeni mimariyi tahkim edecek ve bunu topluma sunacak kitlelerle birlikte piyasa profesyonellerini de arkasına takılması gereken yeni bir dönemi inşa ve icra etmek durumundayız. Şimdi asıl zor görev başlıyor.
BAE İLE YAŞANANLAR...
BAE Körfez'de kilit bir ülke konumunda. Birçok siyasi, askeri ve stratejik gelişmeyi finanse eden bu anlamda kurulan oyunların arkasında yer alan bir aktör. Türkiye'nin gerek Kuzey Afrika'da gerek Doğu Akdeniz'de aldığı pozisyonlar itibariyle BAE ile karşı karşıya geldi. Uluslararası ilişkilerde ebedi çıkarlar söz konusudur.
MUHALEFET İKTİDARLA REKABET EDEMEDİĞİ İÇİN...
İç siyasi ekonomi açısından bakıldığı zaman muhalefetin siyasal iktidarla olağan koşullarda bir rekabet problemi var. Son 20 yıldır bu rekabet problemini bir takım ittifaklarla neticeye taşımaya gayretleri var. Eğer ekonomide bir türbilans olursa AK Parti ve AK Parti tabanında ortaya çıkacak çözülmeyle Türkiye'de bir iktidar değişimini arzu ettikleri hatta bunların içinde maalesef üzülerek söylüyorum analizleri ve beklentileri itibariyle düşünce yapıları nefretle malül o nedenle 'ülke batsın ne olursa olsun yeter ki bunlar gitsin' diyenler var.
TÜRKİYE YENİ DÜNYA DÜZENİNDE AĞIRLIK MERKEZİNDE
Pandemi sonrası yeni bir dünya düzeni inşa edilirken dünyanın ağırlık merkezi Avrupa'dan Orta Doğu'yu bile aşarak Uzak Asya'ya doğru yönelmekte. Mutlak ittifak biçimleri, bölgesel ilişkiler ve çıkarlar başta olmak üzere Türkiye'nin bütün bu dengeleri etkileyebilecek konumu itibariyle ağırlık merkezi ülke olduğunu herkes kabul ediyor. Hal böyle olunca BAE ve diğer Körfez ülkelerinin de takip edeceği Türkiye'nin orta uzun vadeli pozisyonuna bakan ülkelerin yeni bir konulma aldığı bir gerçek. Türkiye elektirikli otomobil konusunda önemli bir dönüşümü yakaladı."