Din İşleri Yüksek Kurulu; İslam'da zinanın ve bütün çeşitleriyle eşcinsel ilişkinin açık ve kesin bir şekilde haram olduğunu açıkladı.
"İNSAN NESLİNİN MEŞRU BIR ŞEKİLDE DEVAMININ SAĞLANMASI"
Kurul; zina ve eşcinselliğin yasaklanmasında hikmetin insan neslinin meşru bir şekilde devamının sağlanması olduğuna dikkat çekildi ve "Kur'an-ı Kerim'de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemek anlamına geldiği açık ve kesin bir şekilde ortaya konmuştur" denildi.
"İSLAM, KUR'AN VE HZ. MUHAMMED'İ NEFRETİN KAYNAĞI GÖSTERMEK BÜYÜK VEBAL"
Din İşleri Yüksek Kurulu; her türlü gayrimeşru cinsel ilişkinin dinen büyük bir günah olduğunun açıklanmasını, 'nefret söylemi" üretmekle veya ayrımcılıkla nitelemenin, son derece haksız ve sorumsuz bir davranış olduğunu belirtilerek, "Kaldı ki böyle bir söylem, bütün insanlığa gönderilen son din İslam'ın kendisini, bu dinin kitabı Kur'ân'ı ve peygamberi Hz. Muhammed'i 'nefret'in kaynağı olarak göstermek olduğundan büyük bir vebaldir" denildi.
İŞTE O AÇIKLAMA
Din İşleri Yüksek Kurulu'nun zina ve eşcinsellikle ilgili açıklaması şöyle:
"Yüce Allah tarafından gönderilen bütün peygamberlerin toplumlarına tebliğ ettikleri mesajların ve son din olan İslâm'ın, Allah'ın indirdiği hakikatler çerçevesinde vazgeçilmez inanç esasları, ilkeleri, ibadetleri, sosyal hayatı düzenleyen normatif kuralları vardır. Esasen dini din yapan unsurlar da bunlardır. İslam, getirdiği ilahi hakikatlerle, insanlığın varoluşsal sorularına cevap veren, insan ve toplum hayatını en uygun biçimde düzenleyen, dünyayı insanlık onuruna yaraşır bir biçimde yaşanılır bir yer haline getirmeyi hedefleyen son hak dindir. İnsanlığın bu hedefe ulaşabilmesi için İslam; hayatı, vicdanı, nesli, aklı, malı ve çevreyi korumak ve bunlara yönelen tehditleri bertaraf etmek için temel kurallar getirmiş ve müntesiplerinden bu kurallara tam bir duyarlılıkla uymalarını istemiştir. Gayrimeşru cinsel ilişkilerin her türü ve biçimini günah sayıp yasaklamak da söz konusu ilke ve kurallar çerçevesinde bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, Kur'an-ı Kerim'den önceki kutsal kitaplar olan Tevrat ve İncil'de de aynen vurgulanmıştır."
"EVLİLİK DIŞINDA KALAN CİNSEL İLİŞKİLER İSLAM'DA ZİNA OLARAK NİTELENMİŞTİR"
"Bu bağlamda İslam, cinsel hayatın, ancak evlenmeleri helal olan bir erkekle bir kadın arasında ve geçerli bir nikah akdine dayanan evlilik birliği içinde söz konusu olabileceğini açık ve kesin bir şekilde bildirmiştir.
Bu meşru daire dışında kalan cinsel ilişkiler ise İslam'da zina olarak nitelenmiştir. Toplumun çekirdeğini oluşturan ve onun geleceğini belirleyen aile kurumunu tehdit eden en büyük tehlikelerden biri olan ve toplumsal düzenin bozulmasına, nesillerin ziyan olmasına, insana mahsus bir erdem olan haya duygusunun yitirilmesine ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan zina hakkında Yüce Allah onun 'son derece çirkin bir iş ve çok kötü bir yol' olduğunu beyan edip, bu suçun işlenmesi şöyle dursun, yanına bile yaklaşılmaması talimatını vermiştir (İsrâ, 17/32; bk. Furkân 25/68; Mümtehine 60/12). Aynı hüküm Kur'an'dan önceki kutsal kitaplarda da yer almış, bu suçu işleyenlere ağır cezalar verileceği beyan edilmiştir (Çıkış, 20/13; Tesniye, 5/18; 22/24; Matta, 15/19; Markos, 7/21)."
"EŞCİNSEL İLİŞKİ ÇOK ÇİRKİN BİR FİİL VE ALLAH'IN KOYDUĞU SINIRLARI ÇİĞNEMEK"
"İslam, zinanın yanı sıra bütün çeşitleriyle eşcinselliği de açıkça yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemek anlamına geldiği açık ve kesin bir şekilde ortaya konmuştur (Nisâ 4/ 15-16; A'raf, 7/80-84; Şuarâ 26/161-175). Kur'an'dan önce indirilen kutsal kitaplarda da aynı hükümler yer almış ve bu eylemlerin büyük bir günah ve ahlaksızlık olduğu belirtilmiştir (Levililer, 18/22; 20/13; Romalılar'a Mektup, 1/27; Korintoslular'a Birinci Mektup, 6/9).
"EVLİLİĞİN VE AİLE OLMANIN MEŞRU KILINMASINDAKI HİKMET"
"Gerek zinanın gerekse eşcinselliğin yasaklanmasındaki en önemli hikmet, evliliğin ve aile olmanın meşru kılınmasındaki hikmetle aynıdır. O da yaratılış kodlarına uygun nezih ve meşru bir cinsel hayat yaşanması ve insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamının sağlanmasıdır. Allah Teala, insanın fıtratına yani yaratılış gereği sahip olduğu bedensel ve ruhsal öze aykırı her fiili yasaklamıştır. Bu açıdan bakıldığında fıtrat ile din arasında mükemmel bir uyum vardır. Din, insanın fıtratına aykırı bir emir ve yasak içermez. Zira Allah, insanın ilk yaratılış halini, temiz ve aslî tabiatını korumasını ister. Allah Teala, Rûm suresinde bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: 'O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.' (Rum, 30/30)"
"İNSAN NESLİNIN MEŞRU BİR ŞEKİLDE DEVAMININ SAĞLANMASI"
"Zina ve eşcinselliğin yasaklanmasında bir diğer hikmet de insan neslinin meşru bir şekilde devamının sağlanmasıdır. Bizi yaratan, yaşatan Allah, insan neslinin devamının da ancak meşru ve fıtrata uygun birliktelik olan nikahla ve bununla oluşan aile kurumu içerisinde olabileceğine hükmetmiştir. Buna göre hukuki ve ahlaki bakımdan bireyi zarara uğratan bütün nikahsız ilişki türleri dinimizce yasaklanmıştır."
"İSLAM'IN KENDİSİNİ, BU DİNİN KİTABI KUR'ÂN'I VE PEYGAMBERİ HZ. MUHAMMED'İ 'NEFRET'İN KAYNAĞI OLARAK GÖSTERMEK OLDUĞUNDAN BÜYÜK BİR VEBAL"
"Bu noktada şu hususa dikkat edilmelidir: Anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkanlığın dinî konularda en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu, ilgili kanunda belirtildiği üzere 'din konusunda toplumu aydınlatmak' ve 'İslam dininin temel kaynakları ve metodolojisi ışığında' topluma sahih dini bilgiyi ulaştırmakla görevlendirilmiştir. Bu sorumluluğun bir gereği olarak her türlü gayrimeşru cinsel ilişkinin dinen büyük bir günah olduğunun açıklanmasını, 'nefret söylemi" üretmekle veya ayrımcılıkla nitelemek, son derece haksız ve sorumsuz bir davranıştır. Kaldı ki böyle bir söylem, bütün insanlığa gönderilen son din İslam'ın kendisini, bu dinin kitabı Kur'ân'ı ve peygamberi Hz. Muhammed'i 'nefret'in kaynağı olarak göstermek olduğundan büyük bir vebaldir. Aynı zamanda halkımızın benimsediği dinî ve manevî değerleri aşağılamak anlamına gelmektedir."
(…)
"Şu da bilinmelidir ki, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Başkanlığa bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, İslam dininin temel ilkeleri, kuralları ve amaçları konusunda halkımızı aydınlatmak için kanunun kendisine verdiği görev ve yetki çerçevesinde çalışmalarına devam edecektir."
ANKARA BAROSU, KUR'AN ESASLARINI HEDEF ALDI
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ı hedef alan, İslam'a ve Müslümanlara hakaret eden Ankara Barosu ikinci açıklamada bulundu.
Ankara Barosu açıklamasında; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın hutbede okuduğu Kur'an esaslarını hala "karanlık, ayrımcı ve ötekileştirici zihniyet" olarak nitelendirdi.
ALİ ERBAŞ'IN AÇIKLAMALARINI "NEFRET" SÖYLEMİYMİŞ!
İzmir Barosu da; Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın açıklamalarını "nefret" söylemi olarak iddia etmiş ve "Nefrete karşı yaşamı ve yaşamın renklerini savunanların değil, nefret tohumları ekerek toplumu ayrıştıranların yargılanması gerektiğini düşündüğümüzü ve bu vesileyle Ankara Barosu ile yan yana durmaktan onur duyduğumuzu kamuoyuna saygı ile duyururuz" demişti.
BAŞSAVCILIK, ANKARA BAROSU YÖNETİCİLERI HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATTI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu yöneticileri hakkında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'a yönelik açıklama nedeniyle soruşturma başlattı.
Başsavcılıktan yapılan yazılı açıklamada, baronun dün "Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın İnsanlığın Bir Kesimini Nefretle Aşağılayıp Kitlelere Hedef Gösterdiği Konuşmasıyla İlgili Basın Açıklaması" başlığıyla açıklama yaptığı belirtilerek, açıklama nedeniyle baro yöneticileri hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 216/3 maddesi kapsamında, halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama suçundan re'sen soruşturma başlatıldığı duyuruldu.
TCK'nin 216'ncı maddesinin 3'üncü fıkrasında "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmü bulunuyor.
KENAN KIRAN/SABAH