Tezel'in konuya ilişkin yazısı şu şekilde:
"Ekrem İmamoğlu'nun canlı bomba gibi kendisini yok etmesinden sonra başta CHP'liler olmak üzere muhalif cephede Kemal Kılıçdaroğlu en makul Cumhurbaşkanı adayı olarak görülmeye başlandı. Oysa Kılıçdaroğlu, anketlerde İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın çok gerisindeydi.
İmamoğlu, Karadeniz gezisine çıkmadan önce mutlaka Kılıçdaroğlu'ndan izin almıştır. Kurt siyasetçi Kılıçdaroğlu da "Tabii Ekrem'cim Karadeniz'deki oylarımızı artırmalıyız" diyerek ona keyifle izin vermiş olmalı.
Kılıçdaroğlu, daha İstanbul'da kendini kanıtlamadan Cumhurbaşkanlığı'na oynayan İmamoğlu'ndaki kibri görmüş olmalı ki, rakibinin hata yapmasını sabırla bekledi.
Ve İmamoğlu, Kılıçdaroğlu'nu yanıltmadı. Önce Fenerbahçe camiasıyla, Koç Ailesi ile kavga etti. En büyük destekçileri olan sosyal medya ahalisini ve CHP seçmenini çantada keklik gördü. Onları umursamadı, "Vız gelir, tırıs gider" dedi "Akıllı olun" diye parmak salladı. Yarım yamalak özür diledi. Hata üstüne hata yaptı.
Aslında CHP'de yaşananlar Survivor yarışmasını hatırlatıyor. Kendine güvenen risk alıyor ve sonunda kaybeden adayı terk ediyor.
ADAYI SON TERK EDEN
Adayı son terk eden de İmamoğlu oldu. Bundan sonra Şişli ya da Beşiktaş'ta belediye başkanlığına aday gösterilmesi bile İmamoğlu için bir başarıdır.
Ümit Özdağ'ın Mansur Yavaş'ı Cumhurbaşkanı adayı göstermesinde Kılıçdaroğlu'nun payı var mı bilmiyorum. Ancak Özdağ bu hamlesiyle Yavaş'ı sürekli "Ben aday olmak istemiyorum" diyen adam konumuna soktu!
Sürekli seçim kaybetmesine rağmen Kılıçdaroğlu'nun kongreler partisi CHP'de uzun yıllardır koltuğunu koruyabilmesi aslında bir başarı öyküsü.
Evet, Önder Sav'ı, Haluk Koç'u, Süheyl Batum'u, Mustafa Sarıgül'ü, büyük risk alarak Muharrem İnce'yi ve İmamoğlu'nu oyun dışı bırakmış bir siyasetçiden bahsediyoruz. Üstelik Kılıçdaroğlu, son rakibi İmamoğlu'nu kendine destekçilerine linç ettirerek bunu başardı.
Dostlar, Romalılar, kardeşlerim söyleyin buna üst düzey siyasi zekâ denmez mi? Kurt siyasetçi emin adımlarla hedefine ilerliyor!"
CHP'YE YAKIN YAZARLAR DA FİŞİNİ ÇEKTİ
Korkusuz Yazarı Ahmet Takan, "İmamoğlu, bundan sonra CHP Genel Başkanı olabilir mi?.. Ekrem İmamoğlu, bundan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olabilir mi?…" sorularını sorarak üçüne de hayır yanıtını verdi.
Takan, "Evin danası öküz olmaz" başlığıyla kaleme aldığı yazısında bir hikaye anlatarak meseleyi şöyle özetledi:
"Bir köylünün bir oğlu varmış. Kara kuru bu oğulcuğunu 'Kara Mehmet' diye çağırırmış. Çocuk büyümüş ve babası da oğlunu okusun diye medreseye yollamış. Çocuk da okumuş, yazmış ve kadı olmuş. Olmuş olmasına ama, ne vakit oğlundan söz açılsa babası:
"Bizim Kara Molla…" dermiş.
Böyle demesinin yanlış olduğunu söylemişler. Fakat duymamış. "Hiç değilse 'Mehmet Efendi' de" demişler. Aldırmamış…
"O benim gözümde hâlâ Kara Mehmet'tir, ev danası tosun olmaz!" demiş.
İmamoğlu'nun otobüsünden neşe ile sırıtan o malum isimlerin gazeteci olmadığı ıskalandı. Faydasız bir tartışma yürütüldü. Ekrem İmamoğlu ve basın sözcüsünün eleştirilere verdiği buram buram enaniyet kokan yanıtlarından sonra bir yandaş da "davet etse de gitmem" demez mi… Yazık oldu Ekrem İmamoğlu'na!..
Aslında benim sözüm meslektaşlarıma;
Gazeteciliğe başladığım günlerde, meslek büyüklerimden "kulağına küpe olsun" diye ilk şu nasihati almıştım;
"Ankara gazetecisi olacaksın. Hangi alanda uzmanlaşırsan uzmanlaş, yolun mutlaka siyasetçilerle kesişir. Mesleğin ileri aşamalarında hangi siyasi parti e uzmanlaşırsan veya nereye bakarsan bak, sakın ha, bizim evin danası olma!"
35 yılı aşkın meslek hayatımda evin danası konumunda nice yetenekli gazetecilerin harcandığını, liderle ve partisi ile beraber yürüyen nice meslektaşlarımın bir daha hatırlanmamak üzere kayıp olup gittiğine tanıklık ettim. O yüzden "Ey Ekrem İmamoğlu… Biz sana bunun için mi destek verdik" diye yazan çizenlere çok üzüldüm. Bilmem anlatabildim mi… Gazeteci, evin danası olmaz!..
Gelelim Ekrem İmamoğlu'na… Çok fazla derin analize gerek yok… Ekrem İmamoğlu, ayağına sıktı… Kendini hızarın önüne attı…
Ekrem İmamoğlu, bundan sonra Cumhurbaşkanı adayı olabilir mi?.. Ekrem İmamoğlu, bundan sonra CHP Genel Başkanı olabilir mi?.. Ekrem İmamoğlu, bundan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olabilir mi?…
Bana sorarsanız; üçünü de kaybetti!..
Ne diyelim?.. Bunda da vardır bir hayır!.
Cümle alem, "Millet İttifakı'nda ne olacak?" diye bekleşirken, bir süredir doğal yollardan 'olmayacaklar' gösteriliyor!.."
CUMHURİYET YAZARI MUSTAFA BALBAY İMAMOĞLU: KENDİ KENDİNİ TASFİYE ETTİ
Cumhuriyet Yazarı Mustafa Balbay da İmamoğlu'nun kendi bacağına sıktığını ima etti.
Balbay'ın yazısının ilgili kısmı şu şekilde:
"İmamoğlu halen belediye başkanlığı yapan parti büyükleriyle de diyalog halinde. Düşünce alışverişi, çerçevesinde onlarla yaptığı değerlendirme üç madde halinde özetlenebilir:
1- Ben cumhurbaşkanı adayı olmak istemiyorum. Aday gösterilmek istiyorum.
2- Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa, ondan daha çok çalışacağım.
3- 6'lı masanın adaylık konusunda alacağı karara sonuna kadar uyacağım. Saygı duyacağım.
Bize göre İmamoğlu'nun yol haritası bu.
***
Şimdi gelelim yazının başında paylaştığımız söze ve güncel tartışmalara.
İmamoğlu'nun yüksek özgüveni yukarıda özetlediğimiz yol haritasına zarar veriyor.
İletişim biliminde genel kabul gören yaklaşım şudur:
Eğer size bir kişi kısa sürede, olağan olmayan şekilde tepki verdiyse, o an bin kişi bunu yapmak istemiş demektir.
Yani tepki verenin sayısına dayalı bir yorum yapmamak gerekir.
Gazeteciler, gazetecilik ne yazık ki kutuplaşmanın bir parçası haline geldi. Yeni iktidarlardan beklenti, başta medya olmak üzere tüm alanlarda kutuplaşmanın ortadan kaldırılması. Ancak bunun yolu çağrılan gazetecileri uçaktakiler-otobüstekiler diye ayırmak değil. Mesleğimizin ilk yıllarında Özal bunu çok yapardı. Bir kısmını özel uçağında götürür getirirdi. O dönem gazeteciler ikiye ayrılırdı:
Uçan gazeteciler, sürünen gazeteciler!
Şu karşılaştırma çok abartılı olmaz:
Erdoğan 1996'da Siirt'e niçin gittiyse İmamoğlu da 2022'de Rize'ye onun için gitti!
Şekli, nedenleri farklı olabilir ama özü benziyor!
Türkiye'de lider zor yetişiyor. Yetişirse de belediye başkanlığından yetişiyor. Genel merkezden yetişmesi zor. Çünkü genel başkanlar yanında güçlü kişi bulundurmuyor. Ya da o güçlü kişi tasfiye olmamak için olağanüstü özenle kendini ikincilleştiriyor.
Yükselen lider adaylarının bu anlamda kendini koruma ve geliştirme sorumluluğu var.
Son sözümüz de şu olsun:
Siyasette yükselen bir kişiyi kimse tasfiye edemez.
Kendisi hariç!"