Hz. Hatice, ilklerin ilkiydi. İk eş, ilk göz ağrısı ve ilk mümin. Sevgili Peygamberimiz, Cebrail'den namaz kılmayı öğrenir öğrenmez ilk olarak ona koştu. Namazı ilk ona öğretti. İlk kez ona imam oldu ve cemaatle ilk namazı onunla kıldı. Hatice deyince çok sevmiş ve çok sevilmiş bir eşten söz etmekteyiz. Evlilik sonrası onun evi dünyanın en mutlu evi haline geldi. Son Peygamber'in ilk eşiydi o. Yirmi beş yıl o evde paylaştılar hayatı. Kâsım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Külsûm, Abdullah ve F��tıma o evde dünyaya geldi.
Peygamberlik gelmeden önce Hz. Muhammed'in şehirden uzakta, özellikle Hira'da tefekkür yoluyla ibadet ettiği günlerde Hatice annemiz onunla hep meşgul oldu eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları vasıtasıyla ona ulaştı. İlk vahiy geldiğinde Hira'dan dönünce "Bana neler oluyor Hatice?" dedi. "Endişe ediyorum kendimden." Hz. Hatice ellerini eşinin tere batmış alnında gezdirirken şu sözlerle teselli etti: "Yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utandırıp üzmez. Çünkü Sen akrabanı gözetirsin, doğru konuşursun, zayıfların elinden tutarsın, yoksulları kayırırsın misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin." Hatice annemiz müşriklerin zulmü karşısında Efendimiz'i hiç yalnız bırakmadı.
Adeta bir kadının zor günlerde eşinin yanında nasıl durması gerektiğini gelecek zamanların hafızasına kazıyordu. Efendimizin güzel ahlâkını fark edip onu nasıl aşkla sevdiyse, vefatına kadar aynı şekilde üzerine titredi. İlk müslümanlar boykota maruz kaldıklarında, işte o Hatice boykot vadisinin kanatsız meleği oluverdi. Varını yoğunu eski ve yamalı elbiseler içinde boykota maruz kalmış müminlere harcıyordu. Hatta Hz. Fatıma'ya hazırladığı çeyizi bile, bu açlık günlerinde müminlere bağışladı. Boykotun son günlerinde açlıktan benzi sararmış ve yamalarla kendisini ancak örten bir elbiseyle efendimizin huzuruna çıktığında efendimiz gözyaşlarını tutamamıştı.
Üç yıl süren ambargo sona erdiğinde Hz. Hatice'nin takati kesilmiş, hastalanarak yatağa düşmüştü. Bir zamanların göz kamaştıran servetinin sahibi Hazreti Hatice artık tüm mal varlığını cömertçe tüketmiş canından başka verecek bir şeyi de kalmamıştı.
Efendimiz'in kolları arasında ebedi hayata göçtü. Vefat ettiği zaman bir kefen bezi alacak kadar dahi varlığı kalmamıştı.
Hacun kabristanındaki kabrine onu efendimiz elleriyle yerleştirdi.
Peygamberimiz Hatice annemizi vefat ettikten sonra da asla unutmadı. Hz. Aişe annemiz kendi ifadesiyle ölüp gitmiş bir kadını kıskanmıştı. Bir gün Hz. Hatice'nin kardeşi Hâle ziyarete gelmişti. Sesini Hz. Hatice'nin sesine benzeten Nebî heyecanlanıp ayağa kalkmış "Sesin ne kadar benziyor ona!" derken yaşlı kadına gözleri parlamıştı.
Hz. Aişe annemiz "Allah sana ondan hayırlısını verdi!" demekten alıkoyamamıştı kendini. Sevgili Efendimiz buğulu gözlerle validemize şefkatle bakarak şu sözleri söyledi:
"Ey Aişe! Herkes beni inkâr ettiğinde Hatice bana inandı! Çevremdekiler "Yalan söylüyorsun!" dediklerinde o "Doğru söylüyorsun!
Asla çekinme!" dedi. İnsanlar maddi varlıklarını köşe bucak saklarken o servetini önüme döktü. Dünyada bir başıma kaldığım günlerde "Üzülme zamanla zorlukların yerini kolaylıklar alacak" dedi.
Ben Hatice'yi güzelliğinden dolayı değil bunun için unutmuyorum!" Efendimiz kendisine Hatice'sini hatırlatan her şeyi aziz tuttu. Onu seveni sever, dost olana dost olurdu. Aralarındaki sevgi o kadar büyüktü ki, eşi öldükten sonra dahi onun uzak akrabalarına bile hürmet ve ikram etti.
Hicret Bedir Uhud Hendek ve Hudeybiye derken sıra Mekke'nin fethine gelmişti.
Onbin kişilik İslam ordusu Mekke'ye yaklaşırken Efendimiz sevgili eşinin Hacun'daki kabrine uğradı. Tüm insanlığa vefa dersi verir gibiydi. Mezarın başında durdu. Ellerini açtı ve zihninde eski günlerin hatıralarını canlandırırken kim bilir ne dualar etti?
Hz. Hatice Efendimiz'in can yoldaşı, hayat arkadaşı, sırdaşı, ve öğrencisiydi.
25 yıl süren evlilikleri boyunca onu bir an olsun üzmedi, bir kere bile kalbini kırmadı.
Bu harika içtenliğin karşılığı olarak Allah O'na selam yolladı. Bir defasında Cebrâil Resûlullah'a gelerek Hatice'ye hem Cenâb-ı Hakk'ın hem de kendisinin selâmını söylemesini ve ona içinde hiçbir gürültünün, çalışıp yorulmanın bulunmadığı oyulmuş inciden yapılma bir köşkün verileceğini müjdelemesini bildirdi (Buhârî, "Umre", 11).
Tüm zamanların kadınlarına örnek olmaya devam etti. Efendimiz bir gün eliyle göğü ve yeri işaret ederek;
"Göklerin en hayırlı kadını İmran'ın kızı Meryem, yeryüzünün en hayırlı kadını ise Hüveylid'in kızı Hatice'dir" (Buhari, "Menakibu'l Ensâr", 20; Müslim, "Fezâilü's-Sahâbe" 69) buyurdu ve gayet veciz bir ifadeyle onun tartışılmaz üstünlüğünü dillendirdi. Ona ve kendisine benzeyenlere selam olsun.
Mesbûk ne demektir?
Cemaatle kılınan namazlarda imama namazın başında değil, birinci rek'atın rükûundan sonra, ikinci, üçüncü veya dördüncü rek'atlarda uyan kimseye mesbûk denir. Son rek'atın rükûundan sonra imama uyan kimse bütün rek'atları kaçırmış olur.
Bu durumdaki kişi imam selam verdikten sonra kendisi selam vermeden ayağa kalkar.
Kaçırdığı yani imamla birlikte kılamadığı rek'atları kazâ etmeye başladıktan sonra, tek başına namaz kılan kimse gibidir.
BİR AYET
"Namazı kılın zekâtı verin. Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için önden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında daha iyi ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir" (el-Müzzemmil 73/20).
BİR HADİS
"Cennette 'Reyyân' denilen bir kapı vardır ki kıyamet gününde bu kapıdan ancak oruç tutanlar girecektir. Bunlardan başkaları giremez. "Oruçlular nerede?" diye çağırılır. Onlar da kalkıp o kapıdan girerler. Oruçlular girdikten sonra kapı kapanır ve artık oradan hiçbir kimse giremez" (Buhârî, "Savm", 4).
BİR DUA
Allahım! Senden, beni rahmetine ulaştıracak ve bağışlamana vesile olacak şeyleri, her türlü günahtan uzak kalmayı, her türlü iyiliği elde etmeyi ve sonunda cennete kavuşup cehennem ateşinden kurtulmayı diliyorum.
ESMâ-İ HÜSNâ:
Halîm: "Sabırlı, acele ve kızgınlıkla muamele etmeyen, hak edilmiş cezaları hemen uygulamayıp mühlet veren, yapılan iyilikleri ve faziletli davranışları bazı eksiklikleri hesaba katmadan fazlasıyla mükâfatlandıran" demektir. Halîm ismi Kur'an'da halîm tek başına kullanılmayıp altı âyette "bütün günahları bağışlayan" anlamındaki gafûr, üç âyette "hakkıyla bilen" anlamındaki alîm, bir âyette "her şeyden müstağni olan, kendi dışındaki her şeyin O'na muhtaç olduğu varlık" mânasındaki ganî, bir âyette de "az iyiliğe çok mükâfat veren" mânasındaki şekûr ismiyle birlikte zikredilmiştir.
PROF. DR. ALİ KÖSE