Tarihi 30 Eylül 2024

Tasma

YIL 1979...
Amerika'nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Harold H. Saunders güya düşman olarak gördüğü Humeyni rejimi ile irtibata geçilmesi için düğmeye basıyor.
İran'a "Çok önemli bir istihbarat var. Sizlerle paylaşmak istiyoruz" diyorlar. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) görevlisi olan George W.
Cave ile İran Başbakan Yardımcısı Abbas Amir- Entezam ve Dışişleri Bakanı Ebrahim Yazdi 15 Ekim 1979'da bir toplantıda buluşuyor. CIA görevlisi George W.Cave İran heyetine "Irak sizi işgal edecek" diyerek Bağdat'ın askeri hazırlıklarını gösteren belgeler sunuyor.
Aynı ABD, Irak Devlet Başkanı Saddam'a da CIA görevlisi gönderiyor.
"Washington arkanda. İran'a gir" diyor. Her iki tarafa da gaz veren aynı merkez.
ABD ve CIA gibi görünse de bugün Amerika'yı istila eden ve paralel devlet kuran İsrail var bu planın arkasında. İran'la Irak savaşırsa bundan en büyük karı tabii ki İsrail elde edecek.
Irak 1980 yılında, sahip İsrail'in köle ABD'ye verdiği talimat doğrultusunda Washington'dan gelen "İran'a gir, sonuna kadar arkandayız" sözü üzerine harekete geçiyor. İran'a saldırıyor.
ABD hemen Irak'a el altından silah ve yardım yağdırmaya başlıyor.
Zaten bu yardımlar da bir sır olarak kalmıyor. Senato ve Temsilciler Meclisi'nin açık oturumlarında sık sık tartışılıyor. ABD'li ünlü gazeteci Ted Koppel televizyondaki programında, "Reagan/ Bush yönetimlerinin Irak'a para, tarımsal kredi, çift kullanımlı teknoloji, kimyasallar ve silah akışına izin verdiğini ve sık sık teşvik ettiğini" dünyaya ilan ediyor.
ABD'nin, İran-Irak Savaşı sırasında Baasçı Irak'a verdiği destek, milyarlarca dolar değerinde ekonomik yardım, ikili kullanımlı teknoloji satışı , askeri istihbarat ve özel operasyon eğitimi içeriyor.
İran ve Irak, İsrail'in dünyanın en süper ahmağı ABD''yi kullanarak sahaya sürdüğü tezgah sonucu İran ve Irak tam 8 yıl savaşıyor. Irak İran'a saldırıyı başlattıktan tam iki yıl sonra İsrail Lübnan'ı işgal ediyor. Bu işgalle en büyük tehdit olarak görünen İran ve Irak'ın o dönemde dönüp Lübnan'a bakacak durumu yok. Çünkü artık harabe ve zavallı ülkeler haline getirilmişler demekki. Savaş bittiğinde ABD'de başkanları yöneten Yahudi Henry Kissinger'ın dalga geçer gibi "İkisinin de kaybetmemesi üzücü" şeklindeki sözleri derin anlamlar içeriyordu.
Evet 8 sene boşuna savaşmışlar, şehirleri yerle bir etmişler, ordularını sıfır noktasına taşımışlar, bir milyon kişiyi öldürmüşler ancak hiçbir şey kazanamamışlardı.
Kazanan tek ülke vardı.
İran-Irak savaşını fırsata çevirip işgal eden İsrail...
Tabii bu operasyonda büyük hizmet eden ABD'nin önüne de İsrail lobisinin atması gereken bir kemik vardı.
O da Irak'ın işgaliydi.
Irak enfarmasyon bakanı Bağdat'ın tam merkezinde "Biz buradayız. ABD nerede?. Ülkemizi kimse işgal edemez.
Kimsenin gücü yetmez" diye dünya televizyonlarında bağırırken arkasından ABD tankları geçiyordu.
İran'la savaştan dolayı ortada Irak ordusu diye bir şey yoktu artık. İran'a saldırısında başarısız olan ve tek bir karış toprak bile alamayan Saddam asılarak cezalandırıldı.
Televizyonlarda "Nerede bu Amerikalılar" diye bağırırken arkasından ABD tankları geçen enformasyon bakanı ise Washington tarafından ödüllendirildi. Saddam'la birlikte tüm adamları öldürülürken, ABD adına farkında olmadan kameralar önünde büyük propaganda yapan enformasyon bakanına dokunulmadı sadece.
Hayatta bırakılan sadece o oldu. Ortadoğu'da kimin eli kimin cebinde olduğunu anlamak için bir ömür yetmezdi.
İsrail 1982 yılında Lübnan topraklarından büyük ölçüde çekildi.
Çok az bir kısmında işgali sürdürdü. İlk kez çekilme yapıyordu. Bunda hesabı neydi hususunda komplo teorileri havada uçuşsa da bir konu vardı ki, o da gerçeğin ta kendisiydi. İsrail'in Lübnan'dan çekilmesi Hizbullah'ın doğması ve lideri Nasrallah'ın büyümesi demekti.
Nasrallah, Humeyni'nin Lübnan'daki Şiilerin başına atadığı bir temsilciydi. İsrail'in çekilmesiyle birlikte bir anda ulusal kahraman ve güç oluverdi. Ülkedeki Hristiyan parti bile onunla ittifak yaptı.
Lübnan ordusu vardı ama bir de Nasrallah'ın kurduğu paralel Humeyni ordusu vardı. Lübnan'da siyasiler yıllarca bu ordunun dağıtılmasını, silahların alınması için uğraştı. Bunlardan biri de Başbakan Hariri'ydi.
Ancak ülkesindeki Humeyni ordusunu silahsızlandırma çabalarından dolayı suikast sonucu öldürüldü.
Lübnan'daki İran yanlısı paralel orduya kimse dokunamadı. Önceki gün Nasrallah hava saldırısında öldürüldü.
Saddam da boynuna ip takan ABD ve İsrail'e hizmet aşkına İran'a saldırmıştı. Bu hizmetinin karşılığı olarak ülkesi işgal edilmiş, idam sehpasıyla ödüllendirilmişti.
Ortadoğu'da kimin kime hizmet ettiğini ancak şeytanla masalara oturup plan yapanlar, tezgah hazırlayanlar bilirdi.
Ben bugün bölgemizde yaşananlara bu açıdan bakıyorum. Net olarak anlayabildiğim şu ki;
Netanyahu ABD'den sonra şeytanın da boynuna tasma geçirmiş!