Abdullah Gül, BAŞBAKAN oldu. Bir el devreye girdi, yasak kalktı. Erdoğan Siirt'ten seçildi. Şiir okuduğu için BAŞBAKAN olamayan Erdoğan zamanla Cumhurbaşkanı oldu. Bu süreç büyük mücadelenin en güzel örneğiydi.
Erdoğan Başbakan olduktan sonra DEVLET ile MİLLETİ barıştırmak ve kaynaştırmak için siyaset yaptı. Asık yüzlü devlet canı sıkıldığında gelip bizi döver, iktidarı yıkardı. Milletin destekledikleri bir sonraki seçimde yine gelirdi. Erdoğan bunu bitirdi.
Türkiye devlet ile milletin ayrı oluşu nedeniyle her türlü operasyona uğradı. GÜÇLER ayrı kutuplarda olunca içeriyi karıştırmak isteyenler DEVLETE SIZIP ya da etki edip çarkları kendi istedikleri yönde çeviriyorlardı. İstanbul sermayesi ile küresel sermaye hep bu işin içinde oldu. Darbeler ve ekonomik krizler bu aklın işiydi.
Devletle millet o kadar ayrı düşmüştü ki Harp Okulu'ndan mezun olan TEĞMEN'in en mutlu gününe başı kapalı annesi, eşi, nişanlısı kız kardeşi gelemiyordu. Ancak o teğmen şehit olduğu zaman bütün ORDU başsağlığı için evinde kuyruğa giriyordu.
Şehitlerin cenaze namazlarında koca koca komutanlar SAFTA yer almayıp namazın bitmesini bekliyor ve milletin gönlünden ayrı düştüklerini görmüyorlardı. Bütün bunlar OYUNU KURAN AKLIN içeride işini kolaylaştırıyordu! Operasyonlarda kullanılan askerler daha sonra BANKALARIN yönetim kurulu üyesi oluyordu.
Devlet milletten kopunca MUHAFAZAKARLAR merdiven altına indi, KÜRT gençleri de dağa çıktı.
Muhafazakar yapılara "KOMÜNİZMLE MÜCADELE" görevi verilirken, Kürt gençlerine de MARKSİST bir yapı ile AĞALARLA savaş tebliğ ediliyordu.
SOL özellikle 1980 darbesiyle biçilince, SOL'u da kapsayan İslami akımlar güçlendi. Sadece burada değil dünyanın her yerinde...
Amerikalılar İngilizler'in kontrol ettiği SOL'u budayınca onlar da İSLAM'ın içinden gelerek gücü yine ellerinde tuttu. Hiç bırakmadı.
İngilizler'in Malezya'dan başlattığı rüzgarı çok kişi görmedi.
İslam, KAPİTALİZM içinde yerini almıştı. Kapitalizmin TAVANI olan aileler bunu istiyordu.
Hem içeride hem dışarıda KAPİTALİST sınavını geçenlerin önü açıldı. Mesela Erdoğan FAİZLE savaşırken buralarda kollananlar banka kurup adına kar ortaklığı diyordu!
Amerika bu ailelerle ve arkalarındaki MAVİ KANLI dolu saraylarla baş edemeyince EL Kaide'yi var etti.
Mağarada yaşayan Ladin dünyanın her yerinde operasyon yapıyor ancak kimse yakalanmıyordu. Örgüt gücüne güç katarken, dünya siyasi hayatını değiştirirken bir tek üye bile diğerlerini satmıyor, itirafçı olmuyordu! Çünkü CIA yönetiyor ve operasyon kusursuz ilerliyordu.
Amerika, El Kaide ile BARONLARA "İslam'ın içinden elinizi çekin. Zaten hepsini terörist haline getiriyorum. İslam'dan sonra sıra size gelecek!" diyordu. Ladin'le birlikte bütün dünya nerede sakallı birini görse önce MÜSLÜMAN sonra da TERÖRİST sanıyordu. ALGI her şeydi!
Menderes'in asılmasıyla birlikte travmalar yaşasak da DEVLETTEKİ dönüşüm bazen yavaş bazen hızlı devam ediyordu. Darbeler, cuntalar, ekonomik krizler bunu yavaşlatsa da durdursa da ilerleme sağlanıyordu. İstanbul'daki ailelerin dışarıdaki ortaklarıyla birlikte kendilerini DEVLETİN SAHİBİ sanmaları da giderek azalıyordu.
ANADOLU KAPLANLARINA her fırsata engel olanlar yavaş yavaş geri çekiliyor ve pasta dağılımından Anadolu da payını almaya başlıyordu.
Para Anadolu'ya gelmeye başlayınca siyasete burası yön veriyor ve AK PARTİ doğuyordu!
Muhafazakarlar önce piyasa ekonomisine ardından da siyasetin merkezine çekiliyordu. "Uzakta durup düşmanlık yapacaklarına yanımızda olun birlikte yürüyelim!" diyenlerin aklı böyle çalışıyordu. Muhafazakarlar merkeze geldikçe asker ve İstanbul oligarşisi kulvarına çekiliyordu.
Ancak AK Parti tek bir vücuttan oluşmuyordu. Baronlar muhafazakarları yöneteceklerini zannederken Erdoğan onların anlayamayacağı bir kulvara giriyordu. Onların istediği olmayınca kapatma davaları geliyor, parti içindeki ayrışmalar zamanla ortaya çıkıyordu.
Devlet-millet kaynaşmasını gerçekleştirdiği için Erdoğan seçimlerden hep zaferle çıktı. Muhafazakar yapıları da BARONLARI da yendi. Bunun üzerine PARANIN GÜCÜNÜ taşıyanlar yeni bir oyuna kalkıştı. Bir hareketin içini İDEOLOJİK olarak boşalttığınızda biterdi! Son günlerde AK Parti'yi saldırgan, tehdit eden, vuran, kıran, basan bir oluşum gibi sunmaya başladılar. Bu bir devi yere düşürmek için en etkili yoldu.
AK Parti de bu oyuna geldi.
Hatırlayın, SOL da böyleydi.
Değerleri vardı. Sızmalarla öyle bir hale geldi ki adam kaçıran, fidye isteyen bir harekete dönüştü. Bu da bitiş demekti.
Öyle de oldu. AK Parti'ye de son 5-6 yıldır muazzam bir saldırı vardı.
Öncelikle ADALETİ'ni hedef aldılar.
Farklı kanalların verdiği kararların faturasını partiye çıkardılar. Savaş açtıkları PARAYLA yanyana getirmeyi amaçladılar! 17-25 Aralık buydu. n
Muhafazakar yapılara sızdıkları gibi PKK'ya da nüfuz ettiler. Birkaç PKK birden vardı. Hem Irak'la hem İran'la hem Suriye ile hem de Türkiye ile mücadele ediyorlardı. Bir örgüt bunu asla ve kat'a yapamazdı. Bir "düşmanın" fazla gelmesi gerekirken bunlar herkesle kavga ediyorlardı. Bir de siyasi hedefleri yoktu. Türk devleti MİLLLETİYLE BARIŞARAK Kürt'e "KÜRT" demişti.
Sorun bitmişti. Terör listesindeki PKK buna rağmen Türkiye'ye acı yaşatmaya çalışıyordu.
Tasfiye kararı alındığı halde PKK bu saldırıların işine yarayacağını düşünüyordu. Oysa tam tersi olacak ve biteceklerdi. Çünkü kullandıkları yöntem 80'lerde geçerliydi. Devlet değiştiği için onlar da ya inecek ya gideceklerdi.
Muhtemelen gideceklerdi. Zaten bir örgüt PARA ile biterdi ve Türk devleti de bunların başına milyon liralar koymuştu!
Kısaca anlatmaya çalıştığım dönemlerde Erdoğan ve AK Parti hep saldırı altında kaldı. Devlet ile millet arasındaki kırmızı çizgileri kaldırırken canı yandı, zorlandı. Son günlerde de SİYASİ ÖZELLİĞİNİ kaybettirmek için terörle yanyana getirme çabası var. Medya bu işe soyunmuş durumda. Erdoğan hedef!
Devletle milleti yakınlaştıran Erdoğan için tam aksi bir operasyon yapılıyor. MİLETİ AYRIŞTIRAN ROLÜNÜ vermek istiyorlardı. OYUN BUYDU!
Cumhuriyetin en kritik yıllarına damga vuran Erdoğan birileri tarafından "Tamam bu kadar yeter!" denilerek tasfiye edilmek isteniyordu. Muhafazakar yapılar da PKK da faiz lobisi de ittifak halindeydi. Muhafazakar şemsiye altında TÜRK-KÜRT ayrışmasını isteyenler ile PKK çatısı altında TÜRK-KÜRT savaşı isteyenler BEŞTEPE'ye çökmek için el ele vermişlerdi. Bunlara çok ama çok uzak gibi duran medya da yanlarındaydı.
Erdoğan gittiğinde Bosna da Kosova da Üsküp de Beyrut da Halep de Kerkük de ağlayacaktı. Karadağ'daki bir TÜRK'ün acısını, sevincini Musul'daki kardeşi duymayacaktı. Astana'daki soydaşı çaresiz kalacaktı. Başçarşı'da boşa akan suyu görmeyecek, bilmeyecektik.
Ezanların okunup okunmadığından haberimiz olmayacaktı.
Bunu istiyorlardı. Şimdiye kadar hep DIŞARISININ DEDİĞİ OLDU! Belki bu kez bizim dediğimiz olur!
Ne dersiniz! Güç sizde çünkü!