Konuyu hiç bilmeyen biri gelip baksa "Bu Avrupa ne kadar medeni", "Ne kadar şefkatli", "Ne kadar insancıl" ve "Ne kadar bölge insanını düşünüyor" diye aklından geçirir!
Gerçek neydi peki?
Avrupa Birliği, ABD'ye ve gizli müttefiki Rusya'ya karşı kuruldu. YALTA'da Amerika, Rusya ile el sıkışıp kalktı ama o gün bugün kavga halindeler(!) Ve o gün bugün Ortadoğu karmakarışık! Darbeler, isyanlar, rejim değişiklikleri, krizler, suikastlar, cemaatler, şeyhler, sipariş İslami akımlar hiç ama hiç bitmedi. Kavga büyüktü çünkü.
Almanya, Fransa ve İngiltere Türkiye'yi KÜRTLER'i DIŞARIDA BIRAKACAK ŞEKİLDE içlerinde istiyordu. PKK için cömert davranan AVRUPA, Türkiye'nin AB'ye üyeliği gündeme geldi mi "Aman ha! Kürtleri bırakın öyle gelin!" diyordu!
Kürtler'i çok seven ve barış için kendini adayanlar kapalı kapılar arkasında KÜRTLER'e "DAĞLI "demekten hiç geri kalmazdı.
Özellikle Almanya-Fransa, Kürtler'i de kapsayan yoğun nüfusla Ankara'nın Avrupa'ya gelmesini istemiyordu. BİRLİK içindeki dengenin 78 milyonla altüst olmasına razı değillerdi.
Bu nedenle KÜRTLER ayrı bir devlet olarak Türkiye'nin komşusu olmalıydı.
Hem Türkiye hem de yeni kurulacak KÜRDİSTAN buradan çok rahat yönetilebilirdi!
Dolayısıyla Doğu'dan Rusya, Batı'dan ABD'nin yaptığı PRES böylece kırılmış olur ve Ortadoğu haritada Avrupa'ya bağlanırdı! Tabii bu anlamlı ve büyük hamleydi. ABD bunu hiç istemedi.
Bu nedenle IRAK'a girdi! Eğer ABD'nin derdi petrol olsaydı kendisine hiç sıcak olmayan bir rejimi barındıran VENEZUELA'yı alırdı! Hem bir düşmandan kurtulur hem de burnunun dibindeki petrol zenginliğine otururdu.
Ama böyle olmadı. Irak'a girildi...
ABD bir ara aklından KÜRT DEVLETİ fikrini geçirse de bu mümkün değildi. Türkiye her şeyden değerliydi. Biliyorlardı. Ankara'yı kızdırmamak için bir formül bulmak zorundaydılar.
Çünkü sorun sadece Türkiye'nin içindeki KÜRT nüfusu değildi!
Bölgedeki bütün Kürtler'i kapsayan bir plan sahnedeydi. Bunu anlamakta zorlanıyorduk. Yıllar önce İRAN ŞAHI ANKARA'ya KÜRDİSTAN İSİMLİ UÇAĞI ile iniyordu. Bizim devlet hemen homurdanıyor ama İran'ın içeride nasıl bir yol izlediğini anlamaya kafa yormuyordu. Türk ile Kürt'ün kardeş olduğunu keşfetmek yerine hamaset devreye giriyordu.
Yanlış reçeteler yazılıyordu. Sonunda 30 yıl süren bir baş ağrısı meydana geliyordu.
İki dünya savaşından sonra bölgede çok devlet kuruldu. Hiç biri BİR MİLLETİN KENDİ BAŞARISIYLA KURULMADI!
KURULAMADI. Demek ki sınırları belirleyen güçler vardı. Bu nedenle asla ve kat'a PKK ya da başka bir örgüt bırakın devlet kurmayı çadır kurup içinde üç gün oturamazdı.
Denge ve şartlar izin vermezdi!
ABD ise Avrupa'nın Türkiye ile ilgili planına bir karşılık arıyordu.
ÖZAL zamanında başlayan AKILLI FORMÜL arayışları AK Parti ile tavan yaptı. Biz KÜRT'e "KÜRT" demezdik. Rejim izin vermezdi.
Bölgemizde her yerde Kürt vardı ama biz inkar ederdik. ABD, Irak'a girerek arzuladığı KÜRT KARTINI masaya sürdü. BARZANİ bir güç olarak doğdu. Ve Kürt petrolünün denizle buluşması için Türkiye olmazsa olmazdı. Ama sorun şuydu ki biz "Kürt'e Kürt" diyemiyorduk.
Erdoğan'la birlikte yapılamayan pek çok şey bu nedenle hayata geçti.
Kürtçe serbest kaldı. Devlet KÜRTÇE TELEVİZYON kurdu. Hizmet Kürtler'in ayağına gitti.
Havalimanı, yol, hastane, okul ne varsa yapıldı. Ama PKK bunlardan hiç ama hiç hoşlanmadı. Devlet aradaki sınırları kaldırdıkça onlar silaha sarıldı. PKK bize "Ben Kürtler'i düşünmem ve savunmam. Bana ne Kürt haklarından. Önemli olan Ankara buralara gelmesin!" diyordu.
Hakkari'ye havaalanı geliyor, bunlar ortalığı ateşe veriyordu! Tabii biz bunu anlamıyorduk. PKK ayrı bir kulvarda Avrupa'ya hizmet ediyordu! Kürtler için doğduğu söylenen örgüt Kürtler'e karşıydı! Ama bunu Kürtler de Türkler de göremiyordu!
Ankara'daki AKILLI FORMAT ABD'nin elini güçlendirdi. Kürtler devlet sahibi olamayacaktı ama koca bir devletin asli unsuru olarak yaşayacaktı. ABD kendi içindeki çelişkiyi de Ankara'nın AKILLI hareketi üzerinden çözmüştü. Bütün Kürtler'in Ankara'nın yanında yer almasını çok istiyorlardı. Irak'a bu nedenle girmişlerdi. Hem Ankara'yı kaybetmemişler hem de Kürtler'i kırmamışlardı!
Tabii Avrupa mücadeleyi bırakmış değildi. Öcalan'ın yerine yıllar önce bir başka birini hazırlamışlar ancak o bir suikastla ortadan kaldırılmıştı. Bunun üzerine ABD Öcalan'ı alıp Türkiye'ye verdi. En azından Avrupa, Öcalan'a rağmen bir LİDER çıkaramaz ve dengeyi değiştiremezdi.
Ama boş durmadılar da...
Selahattin Demirtaş bu dengenin ortasında yükseldi. Kemal Derviş'in Demirtaş'ı ABD'ye davet etmesi, 6-7 Ekim olayları, Graham Fuller'le görüşmesi hep ÖCALAN'A RAKİP İKİNCİ LİDER ARAYIŞIYDI! Ne diyordu Kemal Derviş Bey: "Bir adada esir olan biriyle barış mı olur!"
Yani Öcalan'ı tasfiye etmek istiyorlardı. Yerine kravatlı ama söz dinleyen birini getirmek istiyorlardı.
Bunu da belli gazete ve televizyonlarda parlatıp (Kimin medyası olduğunu siz biliyorsunuz) dengeyi değiştirmek, sonucu tayin etmek istiyorlardı!
Bulgaristan'a kadar gelen Avrupa Birliği KÜRTLER'i dışarıya atan Türkiye'yi arasına almak için bekliyordu. PKK bunun için var gücüyle çalışıyordu. Vuruyor, kırıyor, öldürüyordu! Mesela son saldırılara bakın! SURUÇ'ta bomba patladı.
IŞİD'in yaptığı söylendi. PKK ne yaptı? Gelip polislerimizi, askerlerimizi vurdu! IŞİD yaptıysa neden Suriye'ye gitmiyordun da ev basıp polis katlediyordun! Çünkü PKK'nın bir görev tanımı vardı. HDP istese de buna karşı çıkamıyordu! Her terör hareketinin siyasi bir amacı olurdu!
HDP ve PKK, Kemal Derviş ile arkasındaki koronun amacına uygun davranıyordu.
Ama sonuçta PKK'nın tasfiyesi engellenemeyecekti! Bu net ve kesindi! Türk-Kürt kardeşliği kazanacaktı. Bölge değişecek! Ve ilk kez BİR MİLLET BÖLGEDE SINIRLARI DEĞİŞTİRECEKTİ!
TARİH YAZILACAKTI! Türkiye'nin bölgedeki bütün ülkelerden farkı buydu! Gücümüz "BİZ"dik! Oslo, 7 Şubat, Gezi, 17-25 Aralık Ankara'nın "BİZ" olma arzusunu budamak için yapıldı!
Görüldü ki BİZ başkasına benzemiyoruz!
Yakında daha net anlayacaklar...