2024 yılı, Türkiye'nin son 20 yıldır dış politikada yaptığı hamleler ve dünyanın nerdeyse her noktasına yaptığı yatırımların adeta finali oldu. 2025 ise inşallah 20 yıl süren bu yatırımların ilk meyvelerini alma yolunda bir başlangıç olacak.
Türkiye Yüzyılının miladı olarak tarihe geçecek.
Yeryüzünün en gerilimli, çalkantalı ve riskli bölgesinin tam merkezinde olan ve stratejik konumu ile dünyanın kalbi haline gelen Türkiye, 2024'te buna "Yeryüzünün beyni olmayı" da ekleyerek muazzam bir yol aldı. Tabii bunda 20 yıldır nakış nakış işlenerek sabırla yapılan müthiş yatırımların büyük payı vardı. ABD'de bir döneme damgasını vuran eski Başkanlardan Carter öldü.
Carter döneminde Türkiye'ye başlatılan ambargolardan dolayı savunma anlamında çıplak bir ülkeye dönen Türkiye, Ecevit ve Demirel başbakanlığı'nda Washington kapılarında yattı hep. İki liderimiz de ABD'nin silah vermesi için adeta yalvardı. Carter döneminin son zamanlarında birkaç yüz milyon dolarlık yardım yapıldığında "Hurra" çektik. Halbuki Türkiye'nin isteği 15 milyar dolarlık bir yardımdı. Ağzımıza önce bal sürdüler ardından sopayı inidirp darbe yaptırdılar.
12 Eylül darbesi gerçekleştiği gün "Bizim çocuklar başardı" diye kulağına fısıldanan Amerikan başkanı Carter'dı.
Beyazsaray'dan en yetkili ağızlar yıllar sonra "Türkiye'de darbe başlamadan birbuçuk saat önce kendilerinin aranarak onay alındığını" açıklıyordu. O dönemlerde hiç kimsenin aklına kendi savunma sanayiini kurma gibi bir fikir hiç gelmiyordu. Savunması tamamen Amerika'nın vicdanına bırakılmış bir muhtaç Türkiye'de tabii ki ipi ele alanların kuracağı bir hakimiyet olacaktı. Tabii ki diledikleri anda darbe yaptıracaklardı. Aradan yıllar geçti. Türkiye, yine örtülü ambargolar uygulayan ABD'ye gidip yalvarmak yerine, Devlet Aklı'nı harekete geçirerek Yerli ve Milli savunma sanayiini kurdu.
Türk savunma şirketleri bir anda dünyanın en büyükleri listesine girdi. Batı'nın geçmişte tıpkı bize yaptığı gibi örtülü ambargolar uyguladığı ve bu yolla iç savaşlara sürükleyip bölmeye çalıştığı bir çok ülkeye Türk Savunma Sanayii adeta bir güneş gibi doğdu. Mesela Türk SİHA'ları sayesinde Burkina Faso hükümeti Batı'nın desteklediği ayrılıkçı isyancılara karşı kaybetmek üzereyken devreye Türkiye'den aldığı SİHA'lar girdi. Böylece Burkina Faso, Batılı kandan beslenen sömürgeci akbabalara karşı Türk SİHA'ları sayesinde alan hakimiyetini yüzde 30'dan yüzde 65'e çıkardı. Etiyopya'da ABD destekli isyancılar harekete geçip nerdeyse tüm şehirleri ele geçirmeye başladı. Başkente 100 kilometre kaldığında imdada Türk SİHA'ları yetişti. İsyancı liderler Amerikan medyasına verdikleri demeçlerde "Neredeyse ülkeyi tamamen ele geçiriyorduk ancak bir anda tepemizde beliren SİHA yüzünden darmadağın olup kaçacak delik aradık" diye ağlıyordu. Dünya basınında bu manzara "Türkler Etiyopya'da Amerikan darbesini engelledi" diye manşetlere taşınıyordu.
Türkiye bir SİHA sayesinde 122 milyonluk Etiyopya ile askeri anlaşmalar imzalıyordu.
Etiyopya'nın en büyük amacı denizlere çıkabilmek, liman sahibi olmaktı. Bunun da yolu Somali'den ayrılan ve Somaliland olarak yeni bir devlet kurduğunu ilan eden ayrılıkçılara yanaşmaktı.
Nitekim de öyle yaptılar.
Ayrılıkçı Somaliland ile denize ulaşma konusunda anlaşmalar yaptılar. Ancak bu imza Somali hükümetine savaş ilan etmek demekti. İki komşu ülke bu nedenle savaşın eşiğine gelirken, her ikisinde de bulunan yeraltı zenginlikleri batılı akbabaların iştahını kabartıyor, ağzının sularını akıtıyordu. Somali'ye askeri üsler kurarak muazzam askeri ve ekonomik anlaşmalar imzalayan Türkiye, bir SİHA ile ülkesini kaptırmaktan son anda kurtardığı Etiyopya'yı masaya oturtacak tek güçtü. Türkiye ikisini de Ankara'da buluşturarak kan akmasını önledi. Hem de Etiyopya'nın denize ulaşmasına imkan tanıyarak. Türkiye sadece bununla kalmadı. Sudan'da yaşanan iç savaşın da bir an önce sona erdirilmesi için devreye girdi. Libya'da batılı sömürgecileri ve Rusların desteklediği kuklaları bile dize getirip silahları susturdu.
Çatışmalara son verdirdi.
Suriye'de 13 yıldır oluk oluk akan kanı durdurmak için düğmeye bastı. 12 günlük operasyon ile akan kanın sona ermesi için umut doğuran yegane ülke oldu. Rusya ve Ukrayna'yı İstanbul'da buluşturarak barış anlaşması imzalattı. Eğer ABD suflesiyle İngilizler devreye girip Ukrayna'nın aptal Cumhurbaşkanı Zelensky'e o anlaşmayı yırttırmasaydı bugün Ankara sayesinde yüzbinlerce kişi hayatta olacaktı. Türkiye ile yapılan askeri ve ekonomik anlaşmalar neticesinde çok sayıda Afrika ülkesi yılda 500 milyar dolar haraç ödedikleri Fransızları ülkesinden kovmaya başladı. Düne kadar ufacık tepkiye karşılık ayağa kalkan Batı'nın kanlı akbabaları, bu ülkelere kanlı terör tarlaları oluşturarak sopa indiriyordu.
Türkiye hem silah desteği hem de terördeki tecrübelerini aktararak, terörsitlerle yürüyen bu sömürgecileri kıtadan kovdurmaya başladı. Çin kıtaya trilyon dolarlarla giriyor, borç veriyor ardından muazzam bir baskı yapıyordu. Ruslar Wagner ile yardıma yetişiyor görünüp, bu paralı öngörülemez askerlerin sorumsuz davranışları verdirdiği kayıplar nedeniyle korkutuyordu. Her ikisi de yavaş yavaş Türkiye'nin, bu mazlum ülkelerin hassasiyetlerine gösterdiği pozitif yaklaşım nedeniyle güç kaybediyordu.
Ankara'nın oluşturduğu bu adaletli ve hakkaniyetli birlikte kazanmaya yönelik yaklaşım Türkiye'yi beklenen ülke konumuna getiriyordu. Nitekim bunun sonucunda Türkiye 2024 sonunda tüm dünyada "SAYGI GÖREN" bir ülke konumuna yükseliyor, ortaklıklar hızla artıyor, adeta "TÜRK EKSENİ" kuruluyor, sadece Afrika'da 20 ülkeyle petrol ve doğalgaz ile madencilik alanlarında muazzam anlaşmalar imzalanıyordu.
Dış politikadaki hamlelerimiz, ekonomileri sıfır büyüme çeken Almanya ve Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa'nın güvenliğine de bir numaralı çözüm merkezi oluşturuyordu. Orta Asya'da da komünizm dönemlerinde unutturulan "Türklük şuuru" birbirlerine düşman hale getirilen bu kardeş ülkelerde ayağa kaldırılıyor, şahlanışa geçiriliyordu. Tam bir tüccar ve yatırımcı mantığıyla ABD'yi yeniden yönetmeye hazırlanan Trump, 2024'ün sonuna girerken "Erdoğan akıllı bir adam. Kazanmayı biliyor" diye boşuna konuşmuyordu.
Ankara'nın 20 yıldır süren devasa yatırımlarını ve bunun sonuçlarını birileri binlerce kilometre öteden görüyordu. Bizim muhalefet ise Esed kaçarken adeta uçağına binmeye çalışıyor, Ankara'da yaşasa da kendi başkentinden bile bihaber takılıyordu. O yüzden onlar 2025'i de asla anlayamayacaklardı. Burnunun dibini göremeyenden, Türkiye'nin yaptığı yatırımlara burun kıvırmaktan başka ne beklenebilirdi?
2025 tüm Türk ve İslam Coğrafyasına, mazlumlarla kurduğumuz Gönül Vatanlara hayırlar getirsin. Nice Tükiye yıllarına ve yüzyılına...