Dünyanın en ahmağı

Eklenme Tarih 6 Aralık 2024

UKRAYNA-RUSYA savaşı, Gazze katliamları, İsrail'in Lübnan'a saldırması derken dünyanın gözü bir anda Suriye'ye çevrildi. Sahada çok ilginç gelişmeler oluyor ve hızına yetişemediğimiz bir satranç oyununa tanıklık ediyoruz. Halep düştü diye konuşurken muhalifler Şam'a 179 km mesafedeki Hama'ya girdi dün. Suriye ya parçalara ayrılacak ya da sopayla masaya oturtulacak Esad günleri yaşayacak.
Türkiye aylardır Esad'ı masaya çağırıyor, aptal adam bunu anlayamıyordu.
Suriye iç savaşı çıkmadan önce de Ankara Şam'ı defalarca uyarmıştı. Birileri düğmeye basacak ve bu ülkeyi karıştıracaktı. Türkiye "Süratle reformları yap, demokratik seçimlere geç. Aksi takdirde ülkeni paramparça edecekler" diye Esad'a çağrılar yapmıştı.
Olacakları Ankara önceden görüyor, söylüyor, Şam'daki ahmak dinlemiyordu. Sonuçta Türkiye'nin dediği çıktı ve Suriye'de 1 milyon kişinin öldüğü, milyonlarca insanın evinden yurdundan edildiği bir iç savaş patlak verdi.
Türkiye yakın geçmişte Esad'ı bir kez daha uyardı.
"Ülkendeki muhalifler ile çatışmayı bırak, masaya otur, barışı konuş. Sulhu sağla, topraklarına kavuş. Yoksa yine kaybedeceksin. Hatta öncesinde biz oturalım masaya" diyerek diyalog çağrısı yaptı. Ancak ahmak ahmaktır. Esad yine dinlemedi.
Masadan kaçtığı gibi, üzerine bir de muhaliflerin elindeki İdlib'i sürekli bombaladı. Yani Türkiye'ye göçlerin tekrar hızlanması için bombalarla cevap verdi. "Arkamda Rusya ve İran" var diyerek kibir yaptı.
Önceki gün 3 generali birden öldürülünce, Halep ve Hama'da komuta merkezleri yok edilip, karar verecek kalmayınca, ordusu kaçacak delik aradı. Askerleri tabanları yağlarken geride milyarlarca dolarlık ağır silahları bıraktı.
Esad bu tabloda bölgede onu da kurtaracak yegane gücün Türkiye olduğunu göremedi ve bir ahmaklık daha yaptı.
"Kaçarak boşalttığımız yerlere siz girin" diyerek Amerikan PKK'sına çağrı yaptı. Denize düşen ABD yılanına sarılıyordu.
O ABD PKK kontrolündeki Deyri Zor'da uçaklarla Esad'ı destekleyenleri bombalarken, Pentagon'dan emir alan PKK da ahmağın rejim güçlerine karşı saldırıya geçti.
İran Dışişleri Bakanı da Türkiye'ye geliyor ve "Suriye'de yaşananlar ABD ile Siyonizmin oyunudur" diyordu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise İranlı bakanın yüzüne karşı, "Suriye'deki olayları herhangi bir dış müdahale ile açıklamaya çalışmak bu aşamada yanlış olacaktır. Bu, Suriye ile ilgili gerçekleri anlamak istemeyenlerin sığındığı bir sığınaktır, hatadır" diyordu. "Yani ABD ile Siyonizmi sizin anlayış kıtlığınız sokuyor işin içine" demek istiyordu.
Anlamayana ahmak denirdi.
Ve Esad tam da buydu.
İran'a ve onun desteklediği Hizbullah'a muazzam destek veriyor, İsrail'in Lübnan'da bombaladığı örgüte Suriye'de kapılarını sonuna kadar açıyordu. Hatta Lübnan Hizbullah'ına silahlar da Suriye üzerinden gidip, Esad sayesinde İsrail vuruluyordu.
İsrail de sürekli Suriye'de Hizbullah'a uçaklarla operasyon düzenleyerek bomba yağdırıyordu. ABD aylardır "Şam yönetimi İran ile ilişkilerini kesmeli, onun vekil savaşçıları Hizbullah'ı ülkesinden kovmalı" diye ültimatom veriyordu. Ankara bu çağrıların ne anlama geldiğini biliyordu. Esad'a "İç barış için masaya gel yoksa darmadağın olacak, operasyon yiyeceksin" diye uyarıyordu. Ahmaklıkta sınır tanımayan Esad üç gün gibi kısa bir sürede Halep'i ardından birkaç günde Humus'u kaybediyordu. Bu gelişmelerin en çok paniğe neden olduğu ülkelerden biri de İsrail'di. Tel Aviv'de "Eyvah. İran Suriye'ye asker göndermekten bahsediyor.
Şimdi kıçını kurtarmak için Esad Hizbullah'a daha çok sarılıp besleyecek" sesleri yükseliyordu. İsrail'den gelen bu feryatlar sonucu Irak üzerinden Suriye'ye taşınan Hizbullah'ın önünü kesmek için ABD, uçakları ve PKKlı teröristlerle Esad ordusuna saldırıya geçiyordu.
Bu noktada "Türkiye ile masaya otur"diye Esad'a baskı yapması gereken İran da ahmak kalıyor ve Halep'in düşmesini "Siyonizm"e bağlıyordu. Halbuki masadan kaçmak demek ABD ve onun yancıları İngiltere ile İsrail'e davetiye çıkarmak, "Haydi gel beni vur ve parçala" anlamına geliyordu. Esad şimdi Türkiye'yi dinlememenin bedelini bir kez daha ödüyor.
Şam'a sıkışmış durumda.
Kuzeyden Hama'ya girip dibine kadar gelen muhalifler, güneyden ABD ve İsrail'in desteklediği rejim karşıtı güçler arasında tost olmak üzere.
Suriye'de kartlar yeniden karılıyor. Yeni bir denklem oluşuyor. Tüm dikkatini Ukrayna'ya veren Putin, Suriye'de çatışmalar başlar başlamaz Moskova'ya koşan Esad'ı 36 saat bekletiyor ve ayıp olmasın mukabilinde sınırlı şeyler vererek gönderiyordu.
İsrail'den sürekl tokat yiyen İran'a ve Rusya'ya bel bağlayan Esad, Ankara'yı anlayamamanın cezasını ödüyor. Tabii bir de "Esad Ankara'yı nasıl anlasın ki" durumları var. Çünkü Ankara'yı "Ankara'da yaşadığı" halde anlayamayanlar var. Bizim muhalefet, Suriye'de yaşanan son gelişmelere seyirci kalmamızı istiyor.
Muhalefet lideri "Türkiye sonu olmayan maceralara uzak kalmalı" diye çağrılar yapıyor. Binlerce kilometre uzaktan maceralara girenler varken ve bunun en büyük bedelini Türkiye'nin ödediği gerçeği kabak gibi sırıtırken "Yaslan arkana seyret" diyecek kadar bu memlekete uzaylılar.
Hem "Suriyeliler dönsün" diye kendilerini yırtıp, bu uğurda her türlü provokasyona imza atıyor, ortalığı ayağa kaldırıyorlar hem de her gün İdlib'i bombalayarak Türkiye'ye yeni göç dalgaları oluşturmak için didinen Esad'a arka çıkıyorlar. Anlama zorluğu en bariz haliyle ortada. Ne seyretmesi yahu.
Suriye ABD'nin güvenliğini zerre tehdit etmiyor, adamlar orada. Ruslar orada. İran orada. Önüne gelen orada.
Ve dahası onların varlığı ve Suriye'nin durumu yeryüzünde birincil olarak önce ve sadece Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek... Ankara da seyredecek... Bu nasıl bir kafa! Türkiye tabii ki ülkesi, vatandaşlarının güvenliği için elinden geleni ardına koymayacak orada. Artık tribün ülkesi değiliz. Gerekirse oyun da kuracak, masada, karar vericilerden biri olarak yerimizi alacağız. Bize tribünü layık görenler iyi ki iktidarda değil. Şükürler olsun.