CUMARTESİ akşamı sabaha kadar haber kanallarını dolaştım. Muazzam gelişmeler yaşanıyordu.
Suriye'de muhalifler başkent Şam dahil olmak üzere ellerini kollarını sallayarak şehirlere giriyor, Esad heykelleri yıkılıyordu. Bir kanalda bölgeyi çok iyi tanıyan isimlerden biri soru yöneltti. "Acaba Suriye'nin Es Sahaf'ı kim olacak?" diye.
Es Sahaf dedikleri Irak'ın ABD işgali sırasındaki Enformasyon Bakanı'ydı. Bağdat'ın en meşhur meydanından CNN'e canlı yayına çıkmış "ABD askerlerinin Bağdat'a gelmeye yüreği yetmez. Kahraman ordumuz işgalcilerle aslanlar gibi savaşıyor ve defediyor" diyordu. Es Sahaf bunları söylerken, Bağdat'ın ortasında, canlı yayında arkasından ABD tankları geçiyordu. O tanklara tanıklık eden dünya, Es Sahaf'ın bu açıklamasına katıla katıla güldü. Hatta ABD Saddam dahil tüm yöneticileri idam ederken Es Sahaf'a dokunmadı. Onu serbest bırakıp ödüllendirdi. "Ondan daha iyi bizim reklamımızı yapacak var mı? ABD tankları önünde Washington için muhteşem bir güç tanıtımı yapıp algı oluşturdu" diyerek hem de.
Peki Suriye'nin katıla katıla gülünecek Es Sahaf'ı kim olacak? Bunun cevabı gayet net.
Bizim CHP... Ona Es Shaf bin CHP demek lazım artık. Neden mi? Gayet basit. Muhalifler tüm şehirlere neredeyse güle oynaya girerken, dünya ajansları "Esad kaçtı" diye haber yaparken, ekranlarımızda eline kağıt kalem almış yorumcular "Esad Tahran'a kaçtı, yok Moskova'ya uçtu, hayır soluğu Belarus'ta aldı" diye toto oynarken bizim CHP'nin lider Özgür Özel aynı saatlerde "Türkiye derhal Esad ile gerekli teması kurmalı" çağrısı yapıyordu. Yani Esad ile masaya oturmamızı istiyordu.
Yahu adam yok. Herif, arkasına bakmadan kaçmış. Tüm dünyada hangi ülkeye sıvıştığı konusunda toto oynanıyor.
Ben böyle bir uzaylılık, Es Sahaflık görmedim. Allah korusun bunlar iktidarda olsaydı, dünyadan bihaber şekilde, ülkesinden kaçmış Esad ile sığındığı memlekete görüşmeye gider masaya otururdu.
CHP'nin yandaş ötesi yandaş bir gazetecisi de ekranda program yapıyor. Halep kalesine Türk bayrağı çekildiğine "O bayrağın orada ne işi var" deyip "Esad ordusu kısa zamanda onları oralardan söküp atacak.
Teslim olmazlarsa Esad İran ve Suriye'nin desteğiyle onların tamamını imha edecek" diye ekrandan böğürüyordu.
CHP'de "Es Sahaflar" çoktu.
Halep düşerse, Şam'ın da düşeceğini bilemeyecek, göremeyecek kadar öngörüsüz ve vizyonsuzdular. Yandaş ötesi yandaş bir tvde de Pazar sabaha doğru "Muhalifler Şam'a girdi" diye başlık atılırken, yorumcular, rejim çökmüşken, "Türkiye burada batağa saplanacak" diye ağlıyorlardı. Çok ilginçtir dünya medyasında "Türkiye'nin zaferi.
Suriye'de kazanan Ankara oldu" diye başlıklar atılırken, bu Es Sahaflar ekranda "Hükümeti destekleyenler Suriye'deki gelişmeyi Türkiye'nin zaferi diye yansıtıyorlar." diye başlayıp dalga geçiyorlardı. Hala Esad'çı takılıyorlardı iyi mi?
Evet bugün gelinen noktada yaşananlar Türkiye'nin zaferiydi. Ankara, Etiyopya ile Somali arasında patlak veren çatışmaları iki ülkenin sınırında masa kurarak durdurmuş, kan dökülmesini engellemişti.
Libya'da silahların susmasını sağlayan yine Türkiye'ydi.
Rusya ve Ukrayna'yı masaya oturtarak barış anlaşması imzalatan da Ankara'ydı. Eğer ABD'nin bastırması ile devreye giren İngilizler, Ukrayna'nın ahmak başkanına o anlaşmayı yırttırıp attırmasaydı bugün yüzbinlerce kişi hayatta olacaktı.
Dünya siyasetinde bir güç olan Türkiye daima mazlumların yanında olduğu gibi, insanların yaşatılması için sürekli ter döktü. Gazze'deki soykırımı durdurmak için dünyada en büyük mücadeleyi veren ülke oldu. Es Sahaf bin CHP ve muhalefetin diğer üyeleri, ölümden kaçan Suriyelilerle ekmeğimizi paylaştığımız için ayağa kalktı. Bu ülkeden kovulması için kendini yırttı.
Hatta olayı seçim vaadi haline getirip "Tüm Suriyelileri ülkelerine yollayacağız" dediler.
Yani 1 milyon kişinin katili Esad'a milyonlarca kişinin yaşama hakkını sunacaklarını ve kararı onun vereceğini ilan ettiler. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da seçim vaadlerinde Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerinin sağlanacağı yönünde açıklama vardı. Ancak bizim muhalefetten farklı bir yöntemi içeriyordu bu. "Onurlu bir dönüş" diyordu Erdoğan.
Bir yıldır "Onurlu Dönüş"ün çalışmaları yapılıyordu.
Hazırlıklar tamamlandığında Esad'a "Gel masaya oturalım.
Bu işi kanla değil diyalogla çözelim" çağrısı yapıldı önce.
Kibir abidesi Esad reddettiği gibi, Türkiye'ye yeni göç dalgalarının başlaması için İdlib'i vurmaya başladı. Halbuki Türkiye son haftalarda bir takım gelişmeler yaşanacağının işaretini veriyordu. PKK'ya "Silah bırak" çağrıları yapılıyordu. DEM Parti'ye "Gelin Türkiye'nin partisi olun. Bölge için yeni bir şans doğdu" davetleri gönderiliyordu. Bunların hiçbiri tesadüf değildi. Türkiye, ağırlığını koyacak, gücünü gösterecek ve bölge yepyeni bir tabloyla karşılaşacaktı. İran ve Rusya'yı da masaya oturtarak ikna eden Türkiye'dir. İki gün öncesine kadar "Suriye'ye asker göndermekten" bahseden İran bile Türkiye'nin masaya yumruğu vurması ile Hizbullah üyelerini Irak'a çekiyordu.
Moskova Esad'a Ankara'nın bastırması ile "Ülkeyi terk et, hayatını garanti edelim" diyordu.
Ankara sayesinde kansız devrim oluyor, insanların yaşaması için yepyeni bir umudun kapısı açılıyordu. Şimdi herkes Suriye'deki pastadan pay almak için apartta bekliyor.
İsrail, Suriye'nin güneyindeki Dürzilerin garantörü olmak istiyor. Trump "Suriye'ye karışmayacağız" dese de ciddiye almayın. Zaten ABD dibine kadar içinde Suriye'nin.
Büyük ihtimalle devlet içinde devletçik görünümlü, Bosna modeli kantonlar oluşturulacak.
Merkezi hükümete bağlı, kendi kendini yöneten eyaletler ortaya çıkacak. Türkiye dört milyon Suriyeli'yle ekmeğini paylaşarak hem onlardan hem de en az onlar kadar Suriye içlerinde yaşayan akrabalarından bir gönüllüler ve mazlumlar ordusu kurmuştur. Suriye şu an itibariyle nüfusun büyük bölümüyle Ankara'ya bağlıdır.
Bölgedeki en büyük güç biziz.
Bunu bir kez daha tüm dünyaya gösterdik. Tabii ki iç barışı bozmak için provokasyon yapanlar olacak. ABD'de de boş durmayacak. Çünkü tüm yönetimlerin kendisine bağlı olmasını ister. Bugün Güney Kore'de neredeyse darbe oluyordu. Rusya yanlısı iktidarın olduğu Gürcistan iç savaşın eşiğinde. ABD, kendi ekseninden en ufak sapma yapan seçilmişleri darbe yaparak halletmeye çalışıyorsa tabii ki tribünde seyirci kalmaz. Bundan sonra Ankara'nın dikkat etmesi gereken en önemli mesele, provakasyonlar ve darbe girişimleri olacaktır. Bizim zavallı muhalefete gelince, onlara ne demeli? Hiç bir şey. Çünkü "Es Sahaf"a yaptığımız gibi....
Onlara da gülüp geçeceğiz...