Tarihi 14 Ekim 2024

Yutturmaca operasyonu

RLEŞİK Kürdistan projesi İsrail'in ve MOSSAD'ın planıdır. İsrail'in hem güvenliği hem de vadedilmiş topraklara ulaşma hayalini içerir. Önce böl ve parçala, ardından yerleş ve ilhak et. Projenin aslı budur.
Bunu hayata geçirmek için üzerine semer vurulmuş bir eşeğe ihtiyaç vardır. Bu görevi de güçlü Yahudi lobisinin kölesi olan ABD'ye yüklediler. O yüzden gidip PKK gibi Marksist- Leninist, dinsiz bir örgütün hamisi, besleyicisi olmuş, terör ordusunun maaşlarını öder hale gelmiş, binlerce tırla silah yağdırmıştır.
MOSSAD'ın planlayıp, CIA ve Pentagon'un yürütücü uygulamacı semerli eşek olarak sahaya sürüldüğü projeye en çok sahip çıkanlardan biri de solcu sanatçımız Yılmaz Güney'dir. 1984'te Paris'te binlerce kişi önünde Amerikan-İsrail projesi için gaza gelmiş, kürsüde "Birleşik Kürdistan'ı mutlaka kuracağız, kan ve gözyaşı olsa da" demiştir.
Bizim solcular Amerika ve Batı düşmanı gözükür, "Kahrolsun ABD" der ama onun tüm projelerine tıpkı Yılmaz Güney gibi hizmet ederler. Yılmaz Güney gibi solcular "Yahu biz kahrolsun Amerikan emperyalizmi diyoruz ama desteklediğimiz PKK neden Amerika'nın kucağında" diye hiç sorgulamaz.
Bu tip solcuları, sanatçıları, yazarları, çizerleri bize bir de aydın diye yuttururlar.
Kahraman yaparlar. O Yılmaz Güney evlendiği sanatçının ağzını burnunu kırar. En yakın arkadaşı kitap yazar. "Ne zaman yanına gitsem Yılmaz'ın eşinin yüzü kan içindeydi. Evli olduğu sürece hep Yılmaz'dan dayak yedi" der. Kafasına zorla bardak koyup eğlenmek için ateş eder.
Bardağı ıskalar, sıyırır geçer.
İkinci kurşunda bardağı vurur.
Kızcağız canını zor kurtarır.
Bununla da bitmez. Kitapta aynen şöyle yazıyor; "Kavga etmişlerdi yine. Eşi karşıdan karşıya geçerken Yılmaz arabayı üzerine sürüp öyle bir vurdu ki ayakları yerden kesilip adeta uçtu. Başına dikişler atıldı, köprücük kemiği kırıldı." Kadına şiddetin zirvesinde yaşayan bölücü Yılmaz Güney'i solcu tayfa bize "Aydın, çağdaş sanatçı" diye pompalar.
Önceki gün Altın Portakal'da en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Nur Sürer kürsüde büyük bir gururla "Çocuklardan elinizi çekin, Kadınlardan elinizi çekin.
Hayvanlardan, ağaçlardan elinizi çekin" diye bağırarak mesaj verdi. Vay be idi durumlar. İşte çağdaş ve bilinçli muazzam aydın bir sanatçımızın gurur duyulacak, toplumda çığır açacak muhteşem çağrısı ile karşı karşıyaydık. İşte buydu.
Nur Sürer ardından "Bu ödülümü büyük sanatçımıza adıyorum" dedi. Ödülünü adadığı kişi, eşini sürekli döven, yüzünü kan içinde bırakan, üzerine araba sürüp havalara uçuran Kadına Şiddetin zirvesi Yılmaz Güney'den başkası değildi.
İşte bizim sanatçılarımızı böyleydi. En sevdikleri eylem ise en ufak bir olayda devlete saldırmaktı. Böylece çağdaş oluyorlardı. Bir tanesi Marmaris yangınında her gün Instagram'dan canlı yayın yapıyor, "Nerede bu uçaklar" diye bağırırken üzerinden söndürme uçağı uçuyordu.
"Ağaçlarımız, ormanlarımız gidiyor. Ciğerlerimiz yanıyor ciğerlerimiz" diye bağırırken bir de baktık, ciğerlerimizin tam ortasına diktiği villada kaçak yapılaşma varmış meğer. Ciğeri çok seviyor olmalı ki, kimseyi dinlemeden dalıvermiş. Bu sanatçıların çoğunu tanırım.
Büyük bölümü ile bir araya geldik, muhabbetler ettik.
İçlerinde dolu ve donanımlı olanı çok az gördüm. Bir konuda çoğunluğu "Atatürkçü" olmayı ve onu koruyup kollamayı bir numaralı görev edinmişti. "Atatürk'üme kimse dokunamaz" diye bağırıyordu hepsi. Sonra içlerinden bazıları Disney ile anlaşıp, milyonlarca dolar alıp, Amerikan film şirketinin kadrolu oyuncusu oldu. Disney Atatürk dizisini Ermeni lobisinin baskısıyla daha başında yayından kaldırınca gıklarını çıkarmadılar.
"Yahu hani Atatürk'e kimse dokunamazdı. Siz vardınız?" diye soranlar oldu medya köşelerinde. Yine gıkları çıkmadı. Milyon milyon dolarları almaya devam ettiler. Tarkan da Disney'in kurduğu platformun reklam yüzüydü. Odatv "15 ünlü isimle anlaşan Disney reklam kampanyası için 15 milyon dolar verdi" diye haber yapıyordu. Tarkan aylar sonra pişmandı üzgündü. "Disney'in Atatürk filmini kaldırdığı günlerde sessiz kalmamam gerekirdi" diyordu. Bu pişmanlığı yüzünden Atatürk için "Sen rahat uyu Atam, izindeyiz" diye bir klip çekerek rahat uyudu. Klipte Atatürk'e "Bu aşk ebediyete kadar bitmez" diye sesleniyordu ama Disney'in milyon dolarlarına karşı bu aşka bir süre ara verdi sanırım! Vardır bir bildiği.
Habertürk.com'da Aytekin Teker'in güzel bir röportajı vardı dün. Çocuklar Duymasın dizisinde Mary rolüyle başarılı bir oyuculuk sergileyen Demet Tuncer ilginç açıklamalar yapıyordu.15 yaşında ABD'de World Collage'dan tam burs kazanıyor. Üniversite eğitimini de ABD'de tamamlıyor.
Üniversitede Uluslararası Güvenlik dersine giren profesör aslında CIA ajanı. Bir gün Demet'e "CIA'da çalışır mısın" diye soruyor. Demet o teklif karşısında şaşırıyor ve ajan profesöre "Neden ben" diye soruyor. Ajan profesör gayet net cevap veriyor; "Seni ülkende üst düzey bir bürokrat ya da diplomat yaparlar. Zamanı geldiğinde senden sadece tek bir şey isterler." Ne olduğu gayet açık tabii. Ülkesine ihanet. ABD çıkarları için ömrünü adama. Demet "Ben ne ailemi ne de ülkemi satarım" diyerek reddeyiyor. Kutluyorum Demet'i.
Bize de yıllar önce iki Amerikalı öğretmenle geldiler.
Evimize kadar. İkisi de CIA'ya çalışıyordu. Okul birincisi olan ağabeyimi istediler. "Tüm masrafları bizden. ABD'de okutacağız" diyerek. Rahmetli babam "Oğlum CIA'ya mı çalışacak" diyerek reddetti.
Kim bilir kaç burslu öğrencimiz Amerika'da İngiltere'de oltaya takıldı. Bu ülkede bakanlık yapmış, bürokrasiye hakim rahmetli Kamran İnan 90'larda "İçimizde 200 bin hain var" diyordu. Görüyordu içimizdeki beslemeleri. Kim bilir kaçı ABD bursuyla kucağa alınmıştı? Bürokrasimiz bir zamanlar "Aman Batı'yı kızdırmayalım" diyerek ayağa kalkan monşerlerimizle doluydu.
Kim bilir kaç sanatçımız da ağa girmişti? Gezi olaylarının bu ülkeye maliyeti 250 milyar dolar oldu. Sosyal medyadan bunu körükleyen ve Gezi'nin liderlerinden olan solcu bir sanatçımız da nedense Londra'ya kaçtı.
Onu şimdi İngiliz istihbaratı koruyor. Yahu senin ideolojin Batı emperyalizmine karşı durmak ama niçin Londra'ya kaçıyorsun diye kimse sormaz.
250 milyar dolarımız Afrika'ya değil senin kaçtığın Batı'ya gitti diye bir Allah'ın kulu iki laf etmez. MI6 seni niye deli danalar gibi Londra'da koruyor diye sorgulamaz. Çünkü onun tanımı "Çağdaş"tır. Bize öyle yuttururlar! Çağdaşlık "Kahrolsun Batı emperyalizmi" diyerek solcu takılmak ve kadına şiddete karşı durup kadın dövsen bile sonuna kadar Batılı olmaktan, gerekirse Batı'ya kaçmaktan geçer. İlginç!