Lafın amacı belli. Seçmene; 'patates soğan fiyatına, naylon poşetin paralı olmasına kızıp AK Parti'yi cezalandırırsan, İstanbul kaybedilirse bu sadece bir şehrin belediyesini kaybetmek olmaz. Çok daha büyük siyasi sonuçları olur. İstanbul kaybedilirse yerli ve milli siyaset yara alır. Yerli ve milli siyaset yara alırsa Kudüs davasından terörle mücadeleye kadar birçok alanda zafiyet oluşur' mesajı verilmek isteniyordu.
O zamanlarda bu cümleye muhalefet etmesem de pek hoşuma gitmiyordu doğrusu. İstanbul, İstanbul için yapılacak çalışmalarla, projelerle, vaatlerle kazanılmalı diye düşündüm.
Evet, İstanbul'u kaybetmenin çok büyük sonuçları olacaktı ama seçmeni korkutarak değil, ikna ederek oylarını almak gerekiyordu.
İstanbul'u kaybetmenin çok olumsuz sonuçları olacaksa eğer, bu olumsuz sonuçları seçmen değil siyasetçiler düşünmeliydi. Olumsuz sonuçlarla karşılaşmamak için seçmen hizmet ve belediyecilik noktasında ikna edilmeliydi.
Öyle ya da böyle İstanbul kaybedildi. Artık İstanbul'u ve Ankara'yı CHP'li belediye başkanları yönetiyor. Peki Kudüs'ten ne haber?
Cuma günü Türkiye çapında Doğu Türkistan'daki Çin zulmünü protesto etmek için açık hava toplantıları tertip edildi. Memleketin her yerinde Cuma namazından sonra gerçekleşecek gösteriler İstanbul'da akşam saat 19.30'da yapılacaktı. Binlerce insan Fatih Camii'nde buluştu ve Beyazıt Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti.
Valilikten ve Emniyet'ten tüm izinler alınmıştı. Kalabalık sessiz, sakin, hiçbir taşkınlığa mahal vermeden yürüdü. Ne cam çerçeve kırıldı ne de dükkanlar yağmalandı. Gösteride konuşmalar da yapılacaktı. Ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı zabıta ekipleri konuşmalar için kurulan ses sistemlerini söktü. Ekrem İmamoğlu'nun tören kıtası gibi sıraya dizip, kendisini devlet başkanı gibi karşılattığı zabıtalar, bu sefer tüm izinleri alınmış bir gösterinin yapılmasını engellemeye çalıştılar. Kudüs de yerli yerinde duruyor, Doğu Türkistan da. Dün ne kadar zulüm varsa o topraklarda, bugün de katlanarak devam ediyor.
Ama Türkiye'de, Müslüman Türk'ün vatanında, resmi makamlardan izinleri alınmış Doğu Türkistan açık hava toplantısı Yasin-i Şerif okuyarak seçim kazanmış bir CHP'li belediye başkanının zabıtaları tarafından engelleniyor.
Maalesef tablonun Ankara ayağı da pek farklı değil. Orada ise milliyetçi geçmişten gelen Mansur Yavaş belediye başkanı. Muhtemelen Mansur Bey, Doğu Türkistan toplantısına ideolojik saiklerle engel olmaya çalışmazdı. Ama Ankara'da da başka dert var. 90'ların ideolojik hayaleti İstanbul'da, yolsuzluk hayaleti de Ankara'da dolaşıyor.
Mansur Bey'in partisinden bir eski milletvekili olan işadamı Sinan Aygün, Yavaş'ın kendisinden 25 milyon TL rüşvet istediğini iddia ediyor.
İstanbul kaybedilince Doğu Türkistan'ın hikayesi böyle oldu.
Kudüs'ün hikayesini tahmin etmek için de kahin olmaya gerek yok.
Hatayı kim, nerede yaptı, daha çok tartışırız. Ama kesin olan bir şey var. İstanbul ve Ankara kaybedilince Kudüs artık daha zayıf, Doğu Türkistan daha sahipsiz...